18 Aralık 2012 Salı

İnsan olmak ya da olmamak.. İşte bütün mesele bu!


Anneannemin vefat ettiğini yazmıştım hatırlarsanız... Canım anneannem gitti ama huzura kavuşabildi mi bilmiyorum. Ondan kalan evi, kendi öz oğlu iki ablasının hakkını hiçe sayarak 3 kuruşa almak için baskı üzerine baskı ve duygu sömürüsü yapmaktan geri kalmadı.  

Öyle ki, ölen insanların ardından ödenmemiş borçlar çıkarmasını, kendi ablasının cenazesini morgdan çıkarmak için verdiği paranın ödenmesini istemesini hak gördü. Hatta zaten ablasının morg parasını yeğenlerinden geri istediği için, anneannem öldüğü zaman, cenazesini İstanbul’a ambulansla getirmek isteyen anneannemin erkek kardeşinin teklifini geri çevirdi.  Kendisi yeğenlerinden morg parasını geri istediği için, dayısının bu cömert teklifini kabul edemedi.

Bitti mi? Hayır bitmedi. Aylarca süren yıldırma taktiklerinden sonra açıkça “Lanet olsun. Al evi ama hayrını hiç görme” diyerek satışa ikna olmak zorunda bırakıldık. Sonrasında tam iki ay boyunca tapuya gidip işlemi tamamlamaya çalıştık. Her seferinde bir sorun çıktı. Ya evrak eksikti, ya imza yoktu, online sistem çökmüştü, tekrar evrak eksikti vesaire vesaire..  İki ay boyunca hamile halimle neredeyse haftada bir tapu dairesine gidip geldim. Allah’tan kuzenim arabayla aldı götürdü ama devlet dairesinde oturacak yer olmadan nasıl sürünülürse ben de öyle süründüm. Ama satışın önüne hep bir engel çıktı…

Bu iki ay zarfında, ben tapu dairesi yollarını arşınlarken, ne dayımın eşi ne de kızı bir kez bile beni arayıp hamileliğim için hayırlı olsun demediler. Demek ki zaten hakkıımızda pek de iyi niyetler beslenmiyormuş.

Derken bir gün kafamda her şey aydınlanıverdi. Buna aile olmak denemezdi. Bu yapılanların hiç biri akraba olmak yahut aynı kanı taşımak mazereti ile yapılamazdı. Bunun tek bir adı olabilirdi: ÇIKARCILIK.

Annemin kardeşine bir sms atıp bu şartlar altında ev üzerindeki hakkımı satmaktan vazgeçtiğimi söyledim. Artık politik davranmayı bir kenara bırakmalarını, Mahmut dedeme yakışır bir şekilde, ipleri tamamen koparma CESARET VE DÜRÜSTLÜĞÜNÜ göstermek gerektiğini yazdım.

Ondan sonra telefon tacizleri, kapıya dayanmalar başladı. Eşim, o deönemde geçirdiğim ağlama krizleri ve gerginlik yüzünden çok endişelendi. Doktorumun da kesinlikle her türlü stresten uzak durmamı, beni geren insanlar ve ortamlardan uzak durmamı salık vermesi üzerine eşim konuyla ilgili telefon görüşmesi yapmamı, hatta kendisi evde yokken çalan kapıyı bile açmamı söyledi. Ben de öyle yaptım. Ama işler daha da ÇİRKİNLEŞTİ.

İnsanların gerçek yüzünü ancak ve ancak böyle zamanlarda görebiliyorsunuz..

Benim cebim kapalı olduğu için, kızkardeşime bir mesaj atıp, telefonlara çıkmam ve kapıyı açmam nedeniyle teessüf edip, tapu dairelerinde geçen iki ay zarfında, işten uzakta kaldıkları zamanlarda doğan TİCARİ ZARARLARI, YOL ve BENZİN PARALARI ile tapu masrafını ödemek için çekilen (ama satış gerçekleşmediği için harcanmayan) 10.000 TL kredi ve faizi de dahil olarak kendilerine tamı tamına 20.000 TL BORÇLU olduğumuzu, bu parayı 7 Aralık Cuma gününe kadar toparlamamızı çünkü o gün gelip bizden parayı alacaklarını söylemişler.

7 Aralık Cuma!!!! 7 Aralık Cuma!!!!! ANNEMİN SENE-İ DEVRİYESİ!!!!!!!!

İnsan burada biter diye düşünüyor ama hayır!! 9 Aralık Günü - annemin defninin yıldönümünde- kızkardeşimi arayıp ev işini çözümlemek için benimle konumak istediklerini söylemişler. Ayrıca annemin naaşını morgtan çıkarmak için verdikleri parayla gazeteye ölüm ilanı verdiğimizi söylemişler. Yani yalancıymışız!!!!

Şimdi açık konuşmak gerekirse, ölüm ilanını ve cenazedeki yaka kartlarını hazırlayan benim çalıştığım işyerindeki grafiker arkadaşım Haluk'tur. Ölüm ilanlarının gazetede yayınlanması için eşimin yıllarca birlikte çalıştığı medya planlamacısı arkadaşı Çetin indirimli ücret aldı bizim için. Gazetelere ödemeyi eşim kendi cebinden yaptı. Annemin cenazede yakalara takılan resimlerini yine benim son iş yerimde satın alma müdürü olan çok sevdiğim bir ablam İnci hanım matbaaya ücret almaksızın bastırdı. Çünkü onlar insan gibi insanlar.. Haklarını asla ödeyemem...

Ama bunları kime anlatabilirsiniz ki???


Aile insana bunu yapmaz. Aile çıkarları istediği gibi sonuçlanmayınca öfkeden kudurup daha ölümünün üzerinden sadece üç sene geçen ablasını unutup onun emaneti olan çocuklarına saldırmaz.  
Ve tüm bunlara rağmen, bizler nankörmüşüz. Öyle mi?

İnsanın herşeyden önce ALLLAH’tan korkusu olur!! Ama zaten Allah'tan korkusu olan adımlarını atarken pervasızlık etmez. Ve her türlü günahın  sadece ve sadece gerçekten pişman olduğunda ve yaptığı hatayı bir daha asla tekrarlamadığında affedileceğini bilir.

Lütfen kusuruma bakmayın. Ama o kadar doldum ki bunları paylaşabileceğim bir ortam olsun istedim. Ve her ne kadar tanışmasak da sizlerin desteğine ihtiyaç duydum. Evdeyim. Üzüntüden ve sinirden ağlıyorum. Ve bebeğime zarar gelirse diye endişelenmekten başka bir şey düşünemiyorum artık. Herşeyi ve hepsini Allah'a havale ediyorum..

Benim için dua edin..

Annesinin kızı

 

7 Aralık 2012 Cuma

Gelincikler..

Haftasonu geldi çattı gene.. Eskiden, kızkardeşimle, cuma günlerinin gelmesini iple çekerdik. Sadece okul tatil olduğu için değil, ama annemin genelde haftasonlarında yaptığı yoğurt soslu kıymalı gül böreği partisi için.
 
Bir Gelincik Tarlası Dolusu Harika Kadın
Bir gelincik tarlası dolusu güzel kadın: Anneannem, Bahtiye yengem, Neciboşum, annemin kuzenleri, arkadaşları, kuzenlerinin arkadaşları, bizler ve elbette bizim okuldan yahut mahalleden arkadaşlarımız ve kimi zaman onları anneleri, ablaları yahut kızkardeşleri..

Acılı cevizli tarator, patates salatası, kısır, rus salatası ve harikulade kıymalı (kimi zaman içinde patlıcan, ıspanak yahut patates de bulunan) gül böreği.. Demlik demlik çay...
 
Çocukluğumun en güzel ve belki de en enfes sofralarıydı. Sohbetin dolu dolu geçtiği, kahkadan ortalığın yıkıldığı, masada ne varsa silinip süpürüldüğü bir her yaştan kızlar partisi..
Salı günü kızkardeşim sürpriz yapıp bir minik kızlar partisi düzenlemiş. Annemin tüm kuzenleri ve en yakın arkadaşı, can dostu hepimiz bir evde eskileri anıp, yenileri laflayıp yedik durduk gene :-))
 
Anneme gelincikler..
Bugünse annemin aramızdan ayrılışının üçüncü yılı.. Dün gibi oysaki herşey, halen.. Söyleyecek o kadar çok şey, kutlanacak müjdeler, birlikte ağlanacak öyle sıkıntılar vardı ki oysa.. Ama bugün ağlamamaya sözüm var. Bugün değil.. Başka bir zaman ağlayacağım..
O halde, sizlere annemin harikulade acılı cevizli taratorunun tarifini vereceğim.. Kızarmış ekmek ve bir bardak demli çay ile keyfini sürün...
Acılı Cevizli Tarator:
* 5-6 yemek kaşığı biber salçası
* Yarım kalıp beyaz peynir
* 3-4 kaşık torba yoğurdu
* 1 avuç ceviz içi
* 2-3 dişi sarımsal
* 1 limon
* 3-4 kaşık zeytinyağı
* Ağız tadınıza göre kırmızı biber, kekik, nane
Kabınızın içine biber salçasını ve ezilmiş beyaz peyniri koyun. Yoğurdu ekleyin ve iyice karıştırın. Zeytinyağı, limon suyunu ve dövülmüş sarımsakları ilave edin. Ezerek karıştırmaya devam edin. Havanda dövdüğünüz cevizleri ve baharatları karışıma ekleyin. İyice karıştırdıktan sonra ağzınıkapatarak dolapta dinlenmeye alın. (Salçanızın tuzuna göre peynir ve yoğurt ölçüleriyle oynayabilirsiniz. )
Çayınızı demleyin, kızarmış ekmeklerinizin üzerine acılı cevizli taratorunuzdan sürüp biraz keyif yapın..
Afiyet olsun...
Annesinin Kızı

3 Aralık 2012 Pazartesi

Dudak Çatlaklarına Karşı..

Merhaba sevgili herkes,

Ağustos ayından beri sizlere yazma fırsatı bulamadım. Ardı arkası gelmeyen ev halleri, aile sorunsalları sebebiyle sizlerden uzak kaldım..

Dönüşüm bari şöyle ele avuca gelir bir sorunun çözümüne yardımcı olsun dedim ;-)

Sizleri bilemem ama ben çocukluğumdan beri her kış dudaklarımın kuruması ve çatlamasından ve kanamasından muzdarip olmuşumdur. Lise yıllarımda bu o kadar büyük bir sıkıntıydı ki benim için denemediğim dudak yumuşatıcısı kalmadı. Hiç birinde tam ve tatmin edici bir sonuç alamadım.

Neden sevmiyorum bu blistick tarzı dudak yumuşatıcılarını derseniz işte nedenlerim:

1- Gün içinde sık sık aklınıza gelip kullanmanız lazım..

2- İş hayatında rujla kullanımı çok da uygun değil.

3- Bir iki gün kullanmayı unutursanız dudaklarınız ponza taşı pıtır pıtrak oluyor.

4- Dudak sürdüğünüz addeyi tam olarak emmediğinden sürekli yağlı bir yemekten kalmış gibi hissediyorsunuz..

Bunlar benim için oldukça sinir bozucu sebepler.. Bu tatsız durumu düşünüp dururken birden kendime neden dudaklarım için Bepanten krem kullanmayı hiç akıl etmediğimi sorarken buldum.

İçinde B vitamini ihtiva etmesi, hücre yenileyici ve cilt nemlendirici özellikleri ile elimin altındaki Bepanten kremi dudaklarım için kullanmaya karar verdim..

Şimdi eğer çalışmıyorsanız sabah kahvaltıdan sonra çok rahatlıkla dudaklarınıza bepanten sürüp cildinizin emmesini bekleyebilirsiniz. Çalışıyorsanız ise gece yatmadan önce sürmenizi öneririm.

Sabah kalktığınızda dudaklarınızın o yumuşacık pürüzsüz ve esnek oluşu o kadar hoşunuza gidecek ki anlatamam.. Gözle görülür bir iyileşme.. Lokum gibi dudaklar ;-)

Deneyin.. Benim gibi memnun kalacaksınız eminim..

Sevgiyle,
Annesinin Kızı

28 Ağustos 2012 Salı

Bir Çınar Daha..

Anneannem ve Bahtiye Yengem
İnsan yaş aldığını, büyüdüğünü ve artık çocuk olmadığını, her yıl daha fazla cenazeye katıldığında anlıyor.

Hayal meyal hatırlıyorum dedemin babasının vefat ettiği zamanı.. Ölüm ve cenaze kavramıyla ilk tanışmam. Henüz ilkokula gidiyordum ve anlam vermekte zorlanmıştım olan bitene. Televizyonda çizgifilm, hafta başında sosyal bilgiler sınavı vardı. Neyin farklı olduğunu anlamadığımı ve anlayabilmek için kendimi zorlasam da başaramadığımı hatırlıyorum.

Biliyorum, bu son dönemde sizlere annemden güzel notlar vermek yerine sürekli bir hüzün nostaljisi yaşıyorum. Ama yapabileceğim birşey yok. Anneannemi kaybetmemizin üzerinden daha 3 ay geçmeden ailemden bir başka çınarı daha uğurladık. Bahtiye yengemi. Hiç birimiz beklemediğimiz için hepimizi oldukça sarstı gidişi..

Kendimi hep şanslı adledmişimdir. Güçlü bir annenin kızıydım. Annem de çok güçlü bir kadının kızıydı.. Bu beni -kendimi bildim bileli- doğuştan güçlü kılıyordu.

Ailemde hiç bir zaman "Kız çocuğu onu yapamaz. Bunu beceremez." gibi konuşmalar olmadı. Herşeyi yapabilen, herşeye gücü yeten, güçlü ve muktedir olan kadınların diyarı gibiydi ben büyürken etrafım.

Bahtiye Yengem - Ahmet Dayım
İşte Bahtiye Yengem de böyle bir kadındı.

Sözlüğünde "yapılamaz" diye bir kelime bulunmazdı. Yapmaya karar verdiyse birşeyi, muhakkak yapardı. Ayakları yere çok sağlam basan, yoktan var eden, çalışkan, zeki ve durdurulamaz bir enerjiye sahipti.

Balkonunda kendi sebze meyvesini yetiştirir, konservesinden reçeline herşeyi kendisi yapar, yedirir, dağıtır, en küçüğünden en büyüğüne evdeki tamiratların tamamını kendisi yapar, kendi kendine ingilizce öğrenmiş, gezmeyi, tanımayı, öğrenmeyi, öğretmeyi seven bir Cumhuriyet Kuşağı Kadını.

Eşine aşık, çocuklarına ve torunlarına düşkün, ailedeki herkese destek, yoldaş, ülkesindeki her gelişmeye açık, dünyayı takip eden, değişen, gelişen ve bunun en önemli meziyetlerden biri olduğunu bilen bir dev kadın. Hepimizde, tüm ailede emeği olan bir koca yürek...

Fatma ve Bahtiye Sultanlar
Mustafa Kemal'in, Türk Kadınlarında öngördüğü şey tam da bu olsa gerek! Cumhuriyet Kuşağındaki kadınların özü bu olsa gerek.. Giderek rahata alışmış hayatlarımızda bizler sürekli şikayet ederken; gördükleri savaşlar, yokluklar, hastalıklar ve kayıplara rağmen ayakta dimdik kalmış, yoktan yaratmış, yarattığıyla güçlenmiş, geleceği şekillendirmiş insanların kuşağı.

Canım Bahtiye Yengem.. Nasihatların kulağımda küpe.. Sohbetlerimiz.. Evlilik yıl dönümlerimizin 55 yıl arayla aynı gün oluşu.. Harika su böreklerin.. Ben seviyorum diye muhakkak bir kase dahi olsa ayırdığın samasların.. Yetiştirdiğin kıpkırmızı arnavut biberleri..

Gittiğine inanmak halen zor geliyor.. Unutmak ise imkansız..

Ama biliyorum ki durmadan yol almaya devam edecek, gençlere taş çıkartan dinç ruhun..

Anneme ve anneanneme sevgilerimi ilet.. Bir dünyaya bedel üç güçlü ve güzel kadın.. Yolunuz nurlu olsun...

Sevgiyle,
Annesinin kızı

6 Temmuz 2012 Cuma

Fatoşum'dan Enfes Poğaça Tarifi

Anneannem harika poğaçalar yapardı. Poğaçaların yanında kışın sıcacık çay, yazın buz gibi ev yapımı kızılcık şerbeti olurdu. Poğaçalarının şanı alsın yürüsün diyerek size tarifini veriyorum.. Yaptığınız zaman bir kez bile "Fatoş'un poğaçası" derseniz çok ama çok mutlu edersiniz beni.. Demeseniz de canınız sağolsun, afiyet bal şeker olsun:)

Şimdi anneannem tarif kadını değildi. Demem o ki herşeyi göz kararı yapardı. Fakat elleri o kadar marifetliydi ki her yaptığı harika olurdu. Onun bana öğrettiği yapım tarzını mümkün olduğunca tarife dönüştürmeye çalışarak yaptım. Sonuç güzel oldu.. Umarım sizinki de öyle olur...

Fatoş'un Enfes Poğaça Tarifi:
2 su bardağı un
1 yumurta
2 servis kaşığı yoğurt
1/2 su bardağı zeytinyağı
1/2 su bardağı eritilmiş tereyağı
1 paket kabartma tozu (yahut bir çay kaşığı karbonat)
1 çay kaşığı tuz

(Ben yukarıdaki orjinal tarife ek olarak karışıma 1 çay kaşığı toz şeker ve 1 çay kaşığı mahlep koyuyorum. Tadını ve rahiyasını pekiştiriyor. Beyaz un kullanmak istemeyenleriniz tarifi kepekli unla da deneyebilir. Eğer denerseniz bana da haber verin sonucu. Merak ederim:D).

İçi için ister sadece peynir, ister peynir ve dereotu/maydanoz, ister kırılmış ceviz, isterse çekirdeği çıkarılmış siyah zeytin koyun. Her halükarda mükemmel oluyor.

Malzemeleri iyice yoğurup kulak memesi kıvamına geldiğinde üzerine temiz bir bez örterek yaklaşık 20 dakika dinlenmeye bırakın. (Kıvamı tutturamazsanız sakın üzülmeyin. Az az un ekleyerek kulak memesi yumuşaklığını kesinlikle yakalayabilirsiniz).
Sonra elinizle iri bir ceviz büyüklüğünde parça koparıp içinin malzemesini koyup kapatın. Üzerine ister yumurta sarısı, isterse sulandırılmış pekmez sürün renk vermesi için.

Haydi bakalım şimdiden afiyet olsun....


Sevgiyle,
Annesinin kızı.. Anneannesinin kuzusu...

10 Haziran 2012 Pazar

Çamlıcalı Fatoş'uma Veda..

Canım Anneannem
"Hayat benzer bir sele,
Üzdük kendimizi boş yere.
Hepimiz gideceğiz,
Geldiğimiz o yere.."

Bu dörtlük anneannemin.. Eşi dostu ona Çamlıca'lı Fatoş diye takılırdı. Anneannem filozof şair ruhlu, bileğine kuvvetli, yüreği büyük, bir mükemmel cumhuriyet kuşağı kadınıydı.

Bakımlı mı bakımlı, alımlı mı alımlı, başı dimdik yürüyen, herkese karşı samimi ve içten, sevdiğini seven, sevmediğine bile merhamet eden bir insandı.

Sokakta belediye işçilerinin sıcakta çalışmalarına gönlü razı olmaz, evde hazırladığı buz gibi kızılcık şurubunun yanında poğaça yapıp kendi eliyle götürürdü. Günde bir kaç defa sürahi sürahi soğuk su indirir, akşam bir demlik çay da onlar için demlerdi.

Emeğe, kıymet ve değer verirdi. Haksızlığa hiç tahammmül edemezdi, etmezdi. Adildi.. Yürekliydi.

Her seçim öncesi, tek tek tüm adayların konuşmalarını dinlemek için Istanbul'un anadolu yakasını oradan oraya dolaşır, kararını hep yüreğine göre verirdi.
Güzel Anneannem
Yüreği, çoğu erkeğe taş çıkaracak kadar büyük, mangal gibiydi.

Yumruğu "ben" diyen adamdan güçlü kuvvetliydi.

İnançlıydı. "Allah'ın izniyle" demeden hiç bir işe başlamazdı. O yüzden de, bütün işleri hep hayırlısı ile tam da gönlünün istediği gibi olurdu.

15.yy'ın sonunda, 606 atlı ile Horasan'dan gelen ailesi ile büyük gurur duyardı. Bayrağını, toprağını, milletini, Ata'sını büyük bir gönül bağıyla severdi.

O harika bir kadındı. Koskoca bir çınardı.

Biliyorum: Her insanın annesi o kadar özeldir ki haliyle onun annesi de bir o kadar özel ve vazgeçilmez olur.

Aslında bütün büyükanneler torunları için sevgi kozası gibidir. Torun baldan tatlıdır, derler ya hani. İşte büyükanneler de bal küpüdür, bir nevi..

Anneannem ve Dedem
Bugün, canım anneannemi aramızdan ayrıldı.

Uyuyarak geçirdiği bir haftanın sonunda evine, yakışıklı ve ona deli divane aşık kocası Mahmut'una, biricik Gülay'ına, canının içi abileri Hüseyin, Mahmut, Hasan, kardeşi Kemal ve onu hepimizden daha çok seven anne babasının yanına gitti..

Onlardan mutlusu var mıdır şimdi? Sanmam.. Hele dedemden mutlusu yok dünya üzerinde eminim.. Tüm sevenleri, hepsi.. Şimdi birlikte, gerçek evlerinde..

Ölüm... Allah'ın emri! Ayrılık.. Kavuşuncaya dek geçen süre..

Güle güle pamuk anneannem.. Alımlı ve güzel kadın. Cesur ve mert kadın.. Güle güle.. Tekrar görüşünceye dek, Allah'a ısmarladık..


Yavrunun yavrusu...

24 Mayıs 2012 Perşembe

Yoğurt ve Pekmez

Ben çok küçük bir çocukken, 3-4 yaşlarım arasında, anneannemle birlikte gecenin bir yarısında gizlice yoğurt pekmez yerdik. Herşey, Karabük'te anneannem ve dedemin evinde kalırken bir gece ansızın mutfaktan sızan bir ışık ile uyanmamla başlamıştı.

Annemi yataktan uyandırmadan kalkıp parmak ucunda mutfağa gittiğimde anneannemi bir büyük çanak yoğurt üstü pekmez sefası yaparken bulmuştum. Beni kucağına almış ve tadına bakmam için bu mükemmel lezzetten bir tatlı kaşığı vermişti bana. Onu takip eden gecelerde, gece gece geç saatte, herkes mışıl mışıl uyurken, gizlice yoğurt pekmez yemeğe devam ettik..
Annem ve Anneannem - 23.08.2002
Ben gece yarısı kaçamaklarımızın aslında anneannemin diyabet hastalığının habercisi olduğunun farkına varamayacak kadar ufak, ama sadece anneanne torun ikimize ait olan bu sırrı anneme bile vermeyecek kadar büyüktüm.

Bugün halen her yoğurt-pekmez keyfi yaptığımda anneannemin kulaklarını çınlatırım.. Bu kadar heybetli ve güzel bir kadının torunu olmaktan en az beni kucağına oturtup ilk yoğurtlu pekmezimi tattırdığı gece duyduğum kadar büyük bir gurur ve haz duyarım.

Herkesin anneannesi eşsizdir.. Çünkü herkesin annesi eşşiz ve benzersizdir. Dolayısıyla da anneanneler çifte kavrulmuş lokuma benzerler..

Haydi herkes bir kase yoğurt üzerine dilediği miktarda pekmez döküp isterse bir dilim ekmekle keyif yapmaya başlasın.. Üstüne bir bardak da su.. Enfes...

Sevgiyle,
Annesinin Kızı

13 Mayıs 2012 Pazar

Anneler Günü

Hep söylüyorum ya.. Annemin yokluğu, ne onun doğumgününde ne de vefat ettiği günde vuruyor bana.. Yokluğunu en yoğun hissettiğim zaman bahar ayları.. Doğa uyanmış, insan ruhu mutlulukla dolmuşken özlüyorum en çok annemi. Hasreti en çok o zaman dayanılmaz oluyor.. Üstelik aynısını kız kardeşim de söylüyor..

Belki de bahar ayında duygularımız en tepe noktaya çıktığı için. Yahut da annemin kendisi bir bahar sevdalısı olduuğu için.. Sonra anneler günü gelip çatıyor.. Ve zorlu bir dönem başlıyor. Reklamları seyretme, gazetelerin eklerine bakma, dükkan camlarını okuma, vs..

Bugün annemi ve eşimin annesini ziyarete gideceğiz. Her sene anneler gününde her ikisinin de yataklarını çiçeklerle süslüyoruz.. Bizi yetiştiren, bugün bizim saydığımız nitelikleri edinmemizi sağlayan, bizi koşulsuz sevmiş bu güzel iki insanın annemiz olması gurur veriyor ikimize de.. Onları tanımış olmaktan büyük mutluluk, çocukları olmaktan yoğun bir gurur duyuyoruz..

Demem o ki, annelerinizi sadece anneler gününde özel hissettirmeyin.. Bugün beni mutlu eden şeylerden biri, annemi şımartmak için anneler gününü hiç beklememiş olmamdır. Zaten anılmayı beklediği bir günde annenizi ne kadar şımartıp, özel hissettirebilirsiniz ki?
Olmadık anları kollayın derim ben. Beklenmedik günleri.. Nedensiz çiçeklerle çalın kapısını.. Özel bir gün olmadan sırf onu düşünerek aldığınız hediyelerle şımartın annenizi... Günlük rutininizi kırın, işten bir günlük de olsun izin alın, dışarı çıkarın, başbaşa zaman geçirin, deniz kenarında kahve için, yürüyün, sohbet edin, gülün derim.. Çünkü annenizi kaybettiğiniz gün, onunla en çok bunları yapmayı özlüyorsunuz. Öncesindeki anneler günü aklınıza gelmiyor bile..

İşte bu yüzden mutluyum. Her ne kadar son yıllarda işkolik bir durumda nefes almadan çalışmış olsam da, annemle zaman geçirmekten, uzun ve sohbet dolu kahvaltılar yapmaktan, onu olur olmadık zamanlarda hediyelere boğmaktan hiç mi hiç vazgeçmedim..

Bu anneler günü. Kendinize bir iyilik yapın. Annenizle başbaşa vakit geçirin. Sizin anneniz olmadan önceki kadını tanımaya çalışın.. Sorumlulukları ve zorunlulukları unutun. Annenizin keyfini çıkarın..

Sevgiyle,
Annesinin Kızı

1 Nisan 2012 Pazar

Artık Çocuk Olmamak..

Bir insan ne zaman çocukluğuna veda eder, bilir misiniz? Üniversiteden mezun olup hayatın gerçekleriyle tanıştığında mı? Ebeveynlerinin ne kadar haklı olduğunu ilk farkettiğinde mi? Anne ya da baba olup da o minicik canların sorumluluğunu aldığında mı? Yaşlanıp takma diş kullandığında, torun torbaya karıştığında mı?

Hayır.

Bir insan, annesi bu dünyadan geçip gittiğinde çocukluğuna veda eder!

Annenizin hayatta olması, dizine yatabilme ihtimali, saçınızı okşaması, sırtınızı sıvazlaması çocukluğunuza dönmenin yegâne anahtarıdır. Ve o anahtar annenizle birlikte kaybolur gider.

Ne ailenizin geri kalan bireyleri, ne lise arkadaşlarınız.. Hiç bir şey çocukluğunuza dönmenizi sağlayamaz. Giden gitmiştir. Harikalar Diyarı'ndaki Çılgın Şapkacı gibi söylenip durursunuz, nafile. Çocukluğunuzun hiç dönmemek üzere gittiğini bile bile.

En yakınlarınız kendi şahsi mefaatleri için sizi kullanmaktan çekinmediğinde, karşılarında demirden bir yumruk gibi duran bir anneniz olmadığında, kardeşinize sarılır ve ağlarsınız.

Annenizden kalan diğer parçaya.

Ve insan gözü önünde ağlamıyorsunuz diye sizi eleştiren insanlara inat sessizce kendi başınıza yasınızı yaşamaya devam edersiniz. "Kimse annem olamaz" diye düşünüp durarak.

İşte böyle bir ahval ve şerait karşısında kalacak olursanız öğretmenlerinize koşun, derim. Anneniz olamasalar da annenizden sonraki - annenize en yakın- kişiler onlardır. Size, artık çoktan solmuş ve unutulmuş çocukluğunuzu bir nebze olsun hatırlatabilirler..

Ama uyarayım: Çocukluğunuzu hatırladığınız anda aklınıza ilk gelen şey artık çocuk olmadığınız ve bir daha asla olamayacağınızdır.

Ve annenizin yokluğu her zamankinden daha çok acıtır içinizi. Kalbiniz burulur. Zira, bir insan çocukluğa annesini kaybettiği gün adım atar. Geriye dönüşü yoktur.

Sevgiyle,
Annesinin Kızı

14 Mart 2012 Çarşamba

Duvar Boyamak..

Çok uzun yıllar kariyer peşinde haldır haldır koşturduktan ve çalıştığım sektörde nefes almadan çalıştıktan sonra evde geçirdiğim bu sessiz, huzurlu, ev hanımı hayatı elbetteki beni pek kesmiyor.. Çeviri yap, ders ver, vs.. hepsi bir yere kadar. Enerji patlamasından evde dönüp duruyorum. Bu seferde kalktım duvar boyadım. İlk defa yapmadığım için bilenler pek şaşırmayacaktır. Salonda televizyonun arkasında kalan duvarı kesekağıdı rengine boyamaya karar verdim. Fakat aldığım renk istediğim gibi çıkmadı. Sabahın bir köründe nalbura (ki adamcağız daha çay içip poğaçasını atıştırırken içeri giren bu deli kadının boya sorunsalına yardımcı olmak için gerçekten çaba sarfetti:D) gidip tint boya aldım. Tam da istediğim renk oldu. Hem TV arkasından yansıyan ışığın önünü kesmiş oldum, hem de salona derinlik gelmiş oldu..

Amman aklınızda bulunsun aldığınız boya rengi tutmadığında istediğiniz tonu tutturmak için size koca kutu boya satmalarına izin vermeyin. MIXOL adında oje büyüklüğünde plastik şişelerde satılan tint boyalardan alıp asıl boyanın içine azar azar karıştırarak istediğiniz tonu tutturmanız pek ala mümkün :)

Sevgiyle,
Annesinin Kızı

14 Şubat 2012 Salı

Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun


Annem hayatının en büyük aşkının bizler olduğunu söylerdi hep :)

Bir kadının çocuğunu kucağına aldığı an hayatta önemli olan herşeyin silindiğini ve daha önce hiç bilmediği bir yeni aşkla tanıştığını söylerdi.

Hepimiz ama hepimiz annelerimiz için bu kadar değerliyiz işte..

Canım annem.. Sen, ben ve minik.. Yakında ve uzakta birer sevgiliyiz..

SENI COK SEVİYORUM.. SENİ ÇOK ÖZLEDİM...