11 Ekim 2010 Pazartesi

Istanbul olmak..


Annem - Ağustos 2009

Istanbul soğudu gene. Bir kış soğuğu çöktü üzerimize.. Güneş, hafif çapkın, arada sırada yüzünü gösteriyor göstermesine ama yorgun yüreklerimiz ısınmak için dahasına hasret. Oysa bundan sadece 1-2 ay önce değil miydi sıcaklardan isyan edişimiz? Hani kış gelsin başka da birşey istemem demeler şunun şurasında ne kadar zaman önceydi ki?
Herşeyiyle (yeni kavurucu sıcağı hariç) güzel olan yaz bitti, geride kaldı. Ve bizler deniz kenarı tatil beldelerinden evlerimize dönüp Istanbul'la tekrar başbaşa kaldık.
Annemin balonları 14.09.2009
Eylül'ün 14'ü güzel annemin doğumgünüydü. Biz de kızkardeşimle birlikte onu ziyarete gittik. Mezarlıklar bir bana mı huzurlu ve dingin geliyor diye merak ediyorum. O ne sessizlik ama.. İnsanın saatlerce oturası, oturdukça daha da kalası geliyor mezar başında.. Ya da bana öyle gelen başkasına tuhaf ve ürkütücü geliyor. Bilemiyorum açıkçası.
Gittiğini kabul etmek halâ akıl kârı gelmiyor. Özlem olduğu gibi duruyor yerli yerinde. Rüyâların da pek faydası yok, üstelik. Diyorlar ki dokunmanın hafızası varmış beynimizde. Bir ufak depocuk. İsterseniz özlediğiniz bir dokunuşu çağırıp tekrar hatırlayabiliyormuşsunuz. Ben de öyle yapıyorum. Yanağıma son dokunduğu günü çağırıyorum bazen aralarından. Bazen de ellerine dokunduğum zamanki ipeksiliği hatırlıyorum. Kokusunu ise hayâl meyâl. 
Anneme gelen çiçekler 14.09.2009
Hava giderek soğuyor. Mavi gökyüzü rengi atmış bir beyaz tişört gibi neredeyse.. Sonbahar depresyonu mu dersiniz bu? Geçecektir öyleyse. Biraz zaman tanıyalım o halde. Kaloriferler yanıp da evler tekrar ısınınca, eğer lapa lapa kar da yağarsa geçer.. Bekleyip göreceğiz..
Sevgiyle,
Annesinin kızı

17 Haziran 2010 Perşembe

Çeşme'de Bir Başka Yaz

Çok şükür Çeşme’ye geldik bu sene de.. Kızkardeşim ile arkamızda oturan teyze yüzünden fail-i nameçhul kolonya saldırılarına uğradığımız, iki ön koltuktaki amcanın horultusunun otobüsün motor ve klima sesini bastırdığı, öndeki küçük kız çocuğunun annesinin kucağında rahat edemediği için sürekli mızırdandığı yolculuğumuz sonunda güzeller güzeli Ilıca’ya vardık dün sabah. Sitemizin bahçivanı Cuma (müdürü Robinson’dan izin alıp :p) gelip bizi ve yüzbin adet bavulumuzu teslim aldı.. Eve getirdi. Evimize.. Anne evine…

Annemin bahçesinden - 2010 yazı
Boğazımızda bir hatr-ı sayılır düğüm.. Bir dokunsan ağlarım hali.. Kendini annemin yarattığı güzellik karşısında mutluluk ve sevgiye dönüştürdü. Bu ne güzel bahçedir böyle. Yeşil.. Çeşme’nin kurağında yemyeşil… Annem gibi…

Ev haliyle baya su almış kış yağmurlarından. Ama Çeşme’deki evlerin kaderidir. Nem, rutubet, habire boya-badana:)
Akşamüzeri katlık denize indik. İn cin top. Kızkardeşim ve ben. Bir de annem. Öyle bakir.. Öyle sakin.. Yüzdük bir süre.. Aklımıza annemin komşularıyla denize indiğinde söylediği sözler geldi. “Şifa suları olsun, inşallah!”
Annem yüzerken açılmaktan endişelenen bir insandı. Ayağının yere değdiği yerden öteye, ileriye gitmezdi yüzerken. Bize sesini çıkarmazdı ama kendisi daima ayağının değdiği derinlikte, sahil şeridi boyunca enine doğru yüzerdi.
Bir gün çok sevdiği bir arkadaşının kızı ona bir çift palet hediye edinceye kadar bu enlemesine yüzüş devam etti. Emekli olmuştu. 50 yaşını aşmıştı. Ama her şeyi denemeye açık bu minik cesur kadın ayağına paletleri takıp yüzmeye başladı o gün. Yüzüş o yüzüş.. Ondan sonra derinlik korkusunu yenip yaman bir yüzücü oldu çıktı. Öyle ki yan komşumuzla birlikte paletleri takıp taa karşıdaki adaya bile yüzdüler kaç kez.. Akşam telefon açıp “Bugün Aysen teyzenle adaya yüzdük” dediği zaman sesindeki muzur çocuklara özgü mutluluk ve keyif hala kulaklarımda.
Diktiği "Unutma beni"Çiçekleri
İşte biz de şimdi annemizin evinde dostları ile onun en güzel anılarını yad edip böyle güzel bir insanı tanımış olduğumuz için şükrediyoruz. Onun yaptığı gibi denize girip “Şükürler olsun Allah’im bu güzel deniz için. Bu gökyüzü için. Bu toprak ve üzerindeki yeşillik için” diyoruz..
Sevgiyle kalın..
Annesinin kızı

23 Mayıs 2010 Pazar

9 Mayıs için gecikmiş bir yazı..

Annem - Istanbul 2008
Hatırladığım ilk mayıs ayı ikinci pazarı 1979'da Ankara'da olandır. Babam kız kardeşimi ve beni alıp Kızılay'a yürüyüşe çıkarmıştı. Anneme iki ufak hediye seçmiştik beraber. Biri turuncu renkli deriden bir sigara kutusuydu. Hani kapağına basınca "tık" diye açılanlardan. Çantasında taşıyabilmesi için. Bir de selpak mendillerini -ki o zamanlar kağıt mendiller çok nadide sayılırlardı- yine çantasında taşıyabilmesi için kenarları dantel gibi işlenmiş gözüken, üzeri minik kır çiçekleri deseniyle kaplı poliüretandan incecik bir  anvelop kılıf almıştık. Hediyelerimizi verdiğimizde gülümsediğini hatırlıyorum.

Sonraki yıllarda hediyeler çeşitlilik kazandı elbette: Müjde çorapları, desenli mendiller, devasa papatya buketleri (ta Küçük Çamlıca'ya çıkıp taşıyamayacak hale gelinceye kadar papatya toplamıştık bir keresinde anneannem ile. 1983 yada 84 Mayısında sanırım), el yapımı tokalar, kuşaklar ve saç bantları (el yapımı derken kız kardeşim ve benim ellerimizi kastediyorum aslında), hasır çantalar, hasır şapkalar, kremler (niye bilmiyorum ama krem almak için biriktirdiğimiz paralar yetmeyince annemden borç istemiştik o sene. Çocuk olmanın dayanılmaz güzelliği burada olsa gerek), vs.. vs...

Bu sene Mayıs'ın ikinci pazarı zor geçti. Bir hafta öncesinden başlayan reklamlara kulak asmadıysam da, o 9 Mayıs pazar günü sonrasındaki hafta da biraz sarsıcı oldu. O yüzden de kendimi hazır hissedip yazamadım bir türlü. 

Belki önümüzdeki sene daha rahat geçer. Belki o zaman bu kadar mükemmel bir kadının kızı olduğum için mutluluğum yüzüme yansır. Ne kadar şanslı olduğumu gülümsememe bakarak anlar görenler. Şimdilik yapılacak bir şey yok.. 2011'i bekliyorum...

Sevgiyle,
Annesinin kızı

 
Hamiş: Bu sene ilk kez anneler günü kutlayan kuzenlerimi ve güzel bebeklerini kocaman öpüyorum. İlayda bebek, Aylin bebek, Efe bebek annelerinizin kıymetini bilin e mi? Onların yerini başka kimsecikler dolduramaz çünkü :)

4 Mayıs 2010 Salı

Taşınma Heyecanı

Hepinize kocaman bir MERHABA :)

Son 20 gündür deli bir taşınma heyecanı içerisindeyim. Önce biz eşimle yeni evimize taşındık. Sonra kızkardeşimin kendi evine taşınmasına yardım ettik. Anlatılır gibi değil. Gözümü kapadıkça koliler görmeye başlamıştım. Ürkütücü değil mi? 

Neyse, bir süre koli, kutu, transportasyon sözcüklerini gündemimden çıkardım. Ayrıca İgdaş, Elektrik, Su, Mühendis onayı ve benzeri kelime ve tamlamaları da duymak istemeyebilirim. Lütfen herkes evinde otursun kimse bir yere taşınmasın bir süreliğine :-)

Annem olsa taşınmak daha kolay olurdu diye de düşünmeden edemiyorum. O mükemmelliyetçi ve titiz ve sistematik başak kadını bırakın beni ve kızkardeşimi tüm apartmanı 1-2 hafta içinde istifleyip taşıyıp yerleştirebilirdi, inanın. Şimdi oturma odamda duran ve henüz açılmamış olan kolilere bakıp bakıp "burnumu oynatsam Samantha gibi yerli yerine girer mi aceba?" diye düşünen bana "Fazla düşünme, harekete geç" diyor..

Gitmeliyim. Anneleri kızdırmaya gelmez :))

Sevgiyle kalın...
Annesinin kızı

13 Nisan 2010 Salı

Annemden Dizeler

"UMUT DÜNYASI BU YA
BAYILIYORUM DOĞRUSU
UMUTLARIM İÇİN YAŞAMAYA
YAŞAMAK İÇİN UMUTLANMAYA"
Annem - Çeşme 2008

20 Mart 2010 Cumartesi

Daha da kuru ciltler için bakım kremi

Herkese merhaba,

Annemin bir çocukluk arkadaşı ona verdiği bir başka cilt bakım kremi tarifini paylaştı benimle. Bu sefer ki krem kuru ve kırışmaya çok müsait ciltler için ideal bir formül. Ama içindeki Bebak Acıbadem Kremi nedeniyle normal ve yağlı ciltler için uygun değil. Eğer bir önceki formül işe yaradıysa onunla bakımınıza devam edin derim ben :))

Sevgiyle,
Annesinin Kızı


Kupkuru Ciltler için Bakım Kremi Formülü

1 tüp Bebak Acıbadem kremi
1 tüp Bepanten plus krem
1 Bepanten ampul

1 Evigen ampul
1/4 şişe Gül yağı
1/4 şişe Kayısı yağı
1/4 şişe Buğday yağı
1/4 şişe Jojoba yağı

1/4 şişe Avokado yağı 

10 Mart 2010 Çarşamba

Göz Çevresi için Bakım Kremi

Annem - Ankara 2007
Öncelikle söyleyeyim bu bakım kremi yaşlanmaya çare olacak bir formül değil. Zira ne yaparsanız yapın göz çevresi kırışır. Az ya da çok ama eninde sonunda kırışır. Güzelliği de buradadır. Neler yaşamış olduğunuz, ne kadar güldüğünüz ya da ağladığınız o gözlerden okunur. Göz etrafındaki kırışıklıklar sizi siz yapan her şeyi barındırır içinde.
Ama bu demek değil ki bırakalım da bürümcük kumaş gibi olsunlar. Hayır efendim. Annemin her zaman dediği gibi “alımlı bir kadın sade ve bakımlı olan kadındır”. Ve bakımlı görünmek için ilk olarak cildimize iyi davranmamız gerekir. İhtiyacı olan suyu, nemi biz ona sağlamazsak sonrasında kuruduk mahvolduk diye sızlanmaya hakkımız da olmaz.
Göz çevresi, hepinizin bildiği gibi, vücudumuzun en hassas derisine sahip bölgelerinin başında gelir. Bu yüzden de her kremi alıp gözünüze sürmemeniz kendi hayrınızadır. Önemli olan bu bölgeyi – yağlandırmadan – nemlendirebilmektir. Şimdi bunun için annemin notlarında ufak bir araştırma yaptım. Göz bölgesi için hazırlanmış birebir bir formül bulamamakla beraber şunu fark ettim ki GLİSERİN yağ içermeyen özelliği sebebiyle göz kremi yapımında kullanılabilir.
Gliserin, bitkilerden elde edilen bir cins yağ. Kokusuz, renksiz, ağır akışlı, tatlımsı bir sıvı. Kozmetik ürünlerin neredeyse hepsinde gliserin kullanılıyor. Bunun sebebi suyu tutarak cildi nemlendirmesi ve esnekliğini korumasına yardımcı olması.
İşte bu noktadan yola çıkarak ve annemin notlarından ilham alarak bir göz çevresi kremi formülü hazırladım. Bunu önce kendimde deneyeceğim elbette. Sizlere birkaç güne kadar sonuçlarını bildireceğim. Eğer işe yarıyorsa formülü de bir sonraki yazımda veriyor olurum J
Haydi bana bol şans!!

Sevgiyle kalın..
Annesinin Kızı

9 Mart 2010 Salı

Derin Dondurucu Mucizeleri

Geçenlerde bir arkadaşımla beraber dışarıda buluştuk. Biz birbirimize beraber çalıştığımız günlerden bu yana Hatchback ve Notchback diye sesleniriz. Nedeni mi? Nedenini sormayın :)) 
Sevgili Hatchback'im, geçen sene sonuna doğru nişanlandı. Kısmetse bu yaz güzel bir düğün ile evlenmeyi planlıyorlar. Onun adına gerçekten seviniyorum :)
Onun nişanlısı da benim eşim gibi Boğa burcu erkeği.. Yemeğe düşkün mü düşkün. Konu döndü dolaştı iş çıkışı nasıl yemek yetiştirileceğine geldi çattı. Bu konu biz çalışan kadınlar için nasıl bir derttir anlatamam. Hele İstanbul gibi trafiği saatleri yolda yiyen bir şehirde. Hele bir de reklam ya da medya gibi sektörlerde çalışıyorsanız.. Zamanınızı asla önceden planlamanız mümkün değilse, müşterinin ihtiyaçları evinizden önce geliyorsa.. Nasıl bir kabustur evliliğin başında yemek hazırlama telaşı anlatamam..
Düşünün ki işten 20:30 çıkabilmeyi başardınız. Eve gelişiniz -hele bir de avrupa yakasında çalışıp anadolu yakasında yaşıyorsanız- 21:00 oldu diyelim. O saatten sonra yemek hazırlamak, sofra kurmak, oturmak yemek nasıl bir strestir, yarabbim.. 
Annem hayatı boyunca çalışmış bir kadın olarak bir çok pratik yöntem edinmiş bir anne olduğundan onun tavsiyelerini uygulamaya başladıktan sonra nasıl rahatladığımı tahmin edersiniz..

Derin dondurucumda daima yarı haşlanmış kuru fasulye, barbunya ve nohut bulundurmayı, bunların yanı sıra doğranmış soğan, patates, kabak dondurmayı hep ondan öğrendim. Böyleceyarım saat içinde sofraya taze pişmiş kuru fasulye pilav servisi yapabildiğimde kendimle duyduğum gurur tüm gün mesaim boyunca yüzbinlerce dolarlık projelerin başarısından duyduğum gururdan fazlaydı. Şaka gibi.. Ama gerçek...

Sarın sigara böreklerini, gül böreklerini atın derin dondurucuya. Ansızın gelen misafirleriniz olduğunda yardımınıza koşsunlar. Yaprak sarma hazırlayın zeytinyağlısından hem de koyun çiğden. Çıkarıp pişirmeye kalsın işiniz hafta içi bir gün sadece.

Ayrıca buzdolabınızda poşet içerisinde türlü malzemesi (yıkanmış, soyulmuş, doğranmış patates, patlıcan, kabak, biber) bulundurmanın nasıl bir mucize yaratacağına kendi gözlerinizle şahit olabilirsiniz. 

Etli yemek yapmak konusuna gelince annemin tercihi (tıpkı kendi babasının da olduğu gibi) kuzu etiydi. Sadece eti çok lezzetli olduğu için değil ama aynı zamanda çok daha çabuk piştiği ve lokum gibi yumuşak olduğu için. 

Yanisi; yarım saat içinde harikalar yaratabilirsiniz. Malzemelerinizi önceden derin dondurucuya hazırlayıp koymanız yeterli. Ev hanımları ne var bunları bilmeyecek diye düşünebilirler ama kariyer peşinde, bilgisayar başında, toplantılarda, sunumlarda, çekimlerde koşturanlarımız için bulunmaz nimet değerinde bilgiler :)) 

Sevgiyle,
Annesinin kızı


14 Şubat 2010 Pazar

Tüm Sevgililerin Günü Mutlu Kutlu Olsun :))

Malum bugün Aziz Valentin Amcanın yıllar önce gizlice evlendirdiği sevgililerin ve onun bu anarşist eyleminin romantizm rüzgarları ile anıldığı gün :)))
Çiçek, böcek, çikolata, balon, peluş oyuncak satışlarını patlatmaya yönelik koskoca bir sektör var ardında günün. Son 3-5 yıldır bir de tek taşçılar sahiplendi bugünü ki bu gerçekten dillere şenlik hale dönüştürdü durumu.. Normal bir günde 5-6 lira olan gülün tanesi 14 Şubat oldu mu KÜÜÜÜÜÜT 10-15 liralara çıkıveriyor.. İnanılır gibi değil.. 

Biz genelde eşim ile (tanıştığımız günden beri) sevgililer gününde -arkadaş grubumuzla birlikte Ferdi Özbeğen dinlemeye gideriz..
Rakımız, şarabımız, mezemiz ve kırmızı balonlarımız ile en güzel aşk şarkılarına eşlik ederiz sevgili Ferdi Özbeğen'in. Bu sene ekonomik krizsel durumlar sebebiyle gidemedik. Onun yerine dün gece evde oturmuş kanalları zaplar ve de zıplarken TRT1'de karşımıza çıkıverdi Ferdinand.. Ferhat Göçer'in programında konuktu ve oldukça uzun ve güzel bir program ile bizi neş'eye boğdu gene..

Kıssadan hisse: Sevgililer gününde biz Ferdi Özbeğen'e gidemezsek o bize geliyor :))) Şanslıyız vesselam... 

Hatırladığım kadarıyla ilk Ferdi şarkılarını ilkokul sonda ders çalışırken kasetten dinlerdim. (O zamanlar 2 kaset vardı favorim. Biri Ferdi'ninkiydi, diğeri de Rodrigo'nun gitar konçertosu. )  Zaten Ferdi Özbeğen şarkıları biraz böyledir. Şarkılarını bilmiyor sanırsınız kendinizi sonra o piyanosunun başına geçip çalmaya başladığında -kendinize hayret ederek- tüm şarkılarına sözlü olarak eşlik ederken bulursunuz kendinizi :) 

Annem bizim bu her sevgililer gününde büyük bir sadakat ile Ferdi dinlemeye gidiyor oluşumuzu çok hoş bulurdu..  Sevgililer gününde beni ve kız kardeşimi arayıp günümüzü kutlardı. Çok yakın arkadaşlarına mesajlar çekerdi.. Sevgili olmanın ruh ile alakalı olduğunu söylerdi.. Tasavvufa girerek detaylandırırdı sohbeti.. Keyifli ve entellektüel tartışmalar yapardık beraberce..

Dün akşam Ferdinand da sanki içine doğmuş gibi annemin çok sevdiği Türk sanat müziği şarkılarını da yorumladı.. Annemin söylemekten çok büyük haz duyduğu şarkıları. Güzel sesi olan, makamına uygun Türk sanat müziği şarkıları okuyabilen bir kadındı annem. Çok hoş ve yumuşak mezzo-soprano bir sesi vardı.. Bağırmadan sakin ve sükunet içinde söylerdi şarkıları. Arkadaşları ya da kuzenleriyle oturdukları evde fasıl sefalarında o güzel sesi, dinleyenleri huşû içinde bırakırdı.

En çok sevdiği, kendisiyle özdeşlemiş olan parça ise Hicaz makamında söylenen bir Rumeli türküsü olan"Kırmızı Gülün Alı Var" idi. Lise çağlarından beri sevdiğini ve söylediğini anı defterlerinden bildiğim bu şarkıyı tüm sevenlere, anne, baba, kardeş, arkadaşlara armağan etmek istiyorum.
Annem - 1977 baharı
KIRMIZI GÜLÜN ALI VAR
HER GÜN AĞLASAM YERİ VAR 
BUGÜN BENİM EFKARIM VAR 
BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ


KIRMIZI GÜLÜ BUDARLAR 
ALTINA MECLİS KURARLAR 
GÜZELİ CANDAN SEVERLER 
BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ


KIRMIZI GÜLÜN PÜRÇEĞİ 
ÖNÜNDE OYNAR KÖÇEĞİ 
NEYLEYİM YARSIZ DÖŞEĞİ
BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ   
                                (Âşık Ali Tamburacı)

11 Şubat 2010 Perşembe

Cilt Bakımı - 2

Bugün ailemizin çılgın ve güzel kadınlarının bir kısmı bende toplandı. Sohbet şahane, çay masası bahaneydi kısacası. Gene matriks düzeninde çarpraz ateş sohbetlerimizi yaptık. Nedir "matriks düzeni çapraz ateş" diyeceksiniz? Kısaca özetleyeyim: Farklı gruplar farklı şeyler konuşur tartışırken birbirlerinin konusuna müdahil olup pivot olarak konuşmaya girip çıkanlar olunca ancak matriks ile çözümleyebileceğiniz bir çapraşık sohbet düzeni oluşur. Bu esnada yeni konu başlıkları açılabilir ve sohbet grupları mobil olarak ve kendi sohbetlerini geride bırakmaksızın birbirleriyle konuşmaya devam ederler. Bu özellik ailemdeki tüm kadınların doğuştan sahip olduğu genetik bir yetenektir.
Okurken bile nefesiniz kesildi değil mi? Aileye giren damatları bir düşünün :))))
Annemin kuzenleri cilt bakımı ile ilgili yazımı çok beğendiklerini söylediler. Hatta kremi hazırlamak için alınacaklar listelerine malzemeleri yazmışlar bile. Ben de bundan cesaret alıp annemin başlıca güzellik sırlarından birini daha sizlerle paylaşmaya karar verdim.. Kil Mucizesini :)
Annem, her zaman, cilt güzelliğinin düzgün beslenme ile birebir alâkalı olduğunu söylerdi. Düzenli olarak çiğ sebze ve meyve tüketen bir insanın cildinin güzel ve pürüzsüz olacağını hatırlatırdı bize hep.
Örneğin; kız kardeşim ve ben ergenlik dönemimizde çok fazla sivilce sorunu yaşamadık. Ayda bir ya da iki defa o da biri söndükten sonra diğeri çıkacak şekilde sivilce olurdu yüzümüzde.. Çok sonraları bu mucizenin sebebinin, annemin bizlere öğlen arası için hazırladığı sandviçlerin yanına bir salatalık, bir havuç ve bir de elma koymasından kaynaklandığını anladım. Tespitimi doğrulamak için anneme sordum. Gülümsedi ve "E, heralde kuzum" dedi :) EVREKA!!
Salatalığın cilt için ne kadar yararlı olduğunu sağır sultan bile biliyor artık. İster yiyin, ister yüzünüze sürün.. Her şeyi faydalı meredin..
İşte bizim o ergenlik dönemlerimizde, annem cildimize ayda bir de olsa maske yapmamızın gözenekleri açacağını ve cildimize nefes aldıracağını da öğütlemişti. Maske dediysem kastettiğim pahalı kozmetik markaları filan değil.. Anadolu topraklarında bulunan bir cins kilden bahsediyorum.
Ekibinde çalışanlardan biri, memleketi olan Sivas'tan gri-yeşil renkli, çakıl taşına benzeyen bir cins kil getirirdi. Çamlıcanın üç gülü (annem, kız kardeşim, ben) ayda bir pazar günü cilt bakımı yapar, yüzümüzde maske ile evde dolaşıp birbirimizin haline gülüşürdük...
Halen ayda bir defa yüzüme bu kili uyguluyorum. Her seferinde aynada kendime muzip yüz şekilleri yapmayı da ihmal etmiyorum :))
Bu kili nerede bulacağınızı aktarlardan sorarak öğrenebilirsiniz. Bulduktan sonra da aşağıdaki gibi uygulamanız yeterli:
Sivas'tan kil
Küçük bir iki parça kil yüzünüz için yeterli. Bu parçaları elinize alıp ıslatarak ezin. Yumuşayan kili yüzünüze (göz çevresi ve dudaklarınız hariç) sürüp yarım saat bekleyin. Yarım saat sonra kuruyan kili ılık suyla yıkayıp çıkartın. Havluyla hafifçe kurulayıp, buğday yağıyla yüzünüzü nemlendirin. Cildinizin nefes aldığını ve rahatladığını hissedeceksiniz..
Sevgiyle,
Annesinin kızı

9 Şubat 2010 Salı

Cilt Bakımı - 1

Begonvil & Karabiber -Çeşme 2007
Tanıyanlar iyi bilir; annem cildine ve cilt bakımına çok önem verirdi. Pürüzsüz, yumuşacık ve parlak bir cildi vardı. İçten gelen duru bir parlaklık..

Geceleri yatmadan önce, onu yüzünü ve boynunu Lancóme tonik ve sütleriyle temizlerken hatırlıyorum. Elbetteki o zamanlar ben ilkokul çağlarındaydım ve beyaz geceliği ve sabahlığıyla yatmadan önce bakım yapan bu güzel kadına da deliler gibi hayrandım. Büyüdüğümde, tıpkı onun gibi, beyaz sabahlığımla aynanın önünde cildimi temizleyip sonra nemlendireceğimi hayal ederdim. Tahmin edersiniz ki mümkün olmadı :) Bütün günün yorgunluğu ardından işten eve saat 21:30-22:00 gibi gelince, yemekti televizyondu derken sıra yatmaya geldiğinde pijamalarımı giyecek gücü bulduğumda kendimi şanslı saydım yıllarca. (Belki de halen bir çocuk yapmamış olmamın sebebi budur.. Pijamalarımı giyecek gücüm bile kalmayacak diye korkmuş olabilirim pek alâ :p)

İlerleyen yaşlarıyla birlikte annem doğadan gelen bir çok şeyin insan sağlığı için kimyasallardan çok daha faydalı olduğunu fark etti. Bu dönemde yaptığı araştırma ve incelemeler onu kendi bakım kremlerini hazırlamaya kadar götürdü. Yakın arkadaşları, aile dostlarımız, kızkardeşim ve ben de bu hazırlanan kremlerden nasibimizi aldık elbette.
İtiraf etmeliyim ki kuru, normal ve karma ciltler için gerçekten de uygun bir krem formulü annemin bakım kremi. Düzenli kullanıldığında cilde esnek dokusunu kazandırıyor. Bebek poposu gibi bir yumuşaklık yaratıyor yüz ve boyun bölgesinde.
Yapmanız gereken tek şey önce yüzünüzü alkolsüz bir tonikle (gül suyu bu iş için biçilmiş kaftan) silmek ve sonrasında da kremi yüzünüze ve boynunuza yuvarlak daireler çizerek, aşağıdan yukarıya doğru yavaşça yedirmek. Ta taaaaa.. İşte bu kadar :)
Şimdi sizlere bu mükemmel kremin tarifini vereceğim. İçine konulan malzemelerin hepsini bir eczane ya da aktardan bulmanız mümkün. Hangi malzemeden ne kadar koymanız gerektiği konusu biraz muallak, yalnız. Şöyle ki kremi içinde yapacağınız kaba göre değişiyor. Ben kremin ana maddesi olan Bepanten kremi baz alarak vereceğim formülü. En doğrusu oradan yola çıkmak..
ANNEMİN HARİKA CİLT BAKIM KREMİ:
1 Bepanten Krem (Merhem olmamasına dikkat edin. Yoksa çok yağlı bir karışım olur)
1 Bepanten ampul
1 Evigen ampul
Kayısı Yağı
Gül Yağı
Buğday Yağı
Portakal Yağı
Elinizdeki kaba Bepanten kremin tamamını boşaltın. İçine Bepanten ve Evigen ampulleri kırın ve iyice karıştırın. Sonra bu karışımın içine yarım şişe Kayısı yağı dökün ve karıştırmaya devam edin. Hazırladığınız kremin kıvamı pürüzsüzleşmeye başladığında 1/4 şişe Gül, Buğday ve Portakal yağı ilave edin ve karıştırmaya devam edin. Tüm malzemenin birbirine karışması sonrasında bakım kreminizi eski bir krem kavanozuna ya da kapaklı herhangi bir kavanoza koyarak kullanmaya başlayabilirsiniz..
Sevgiyle,
Annesinin Kızı

8 Şubat 2010 Pazartesi

Merhaba Yazısı

Evim - İlkbahar 2008
Lodos fırtınalı bir gün evde oturup ne yapacağımı düşünürken aklıma geldi; annemin yıllar boyunca, günlük konuşmalarımız içinde, fark ettirmeden öğrettiği şeyleri bir blog üzerinden paylaşmak. Önceleri, bana ve kız kardeşime aktardığı tüm pratik bilgileri kendim ve ileride dünyaya gelecek çocuklarım için not etmeye başladım. Sonra bu bilgileri ilgilenen tüm dostlarla paylaşmanın annemin anısı için yapılabilecek en güzel şey olabileceğini fark ettim.
Annem sevgisiyle insanları derinden etkileyen, öğrenmeye meraklı, sürekli düşünen ve kendini geliştiren harika bir kadındı. 54 yaşından sonra kuantum fiziği öğrenmeye karar vermesi bunun en iyi kanıtı sayılabilir :)
Istanbul'da tek başına iki kız çocuğu yetiştirip onların eğitimli ve kariyer sahibi iki genç kadın olduklarını görmenin kendisi için en büyük ödül olduğunu söylerdi. Ona göre hayatta yapılabilecek en iyi yatırım insanın kendi çocuklarına yaptığı yatırımdı. Ve kendisini bu yüzden çok şanslı addederdi.
Hayatı boyunca, daha küçücüklüğünden itibaren, kendini edindiği bilgiyi faydalı bir kullanıma uygulamaya adamış bu küçük ama bir o kadar da güçlü kadının aramızdan ayrılmasının üzerinden tam olarak 2 ay ve bir gün geçti. Bedenen yanımda olmadığına alışmaya çalışmakla geçen günler içinde onun en çok değer verdiği iki şeyi düşündüm hep: Bilgi ve Paylaşım..
Tam da bu sebeple "Annemden Notlar" adı altında bir blog kurup çalışan kariyer sahibi kadınların hayatlarına pratiklik katabileceğim bir ortam yaratmak istedim. Çünkü anneme göre dünyadaki en zor işlerin başında çalışan, evli ve çocuklu bir kadın olmak vardı.
İşte bu blog tıpkı annem gibi bir çok meziyeti olan tüm kadınların hayatı kendileri için pratik kılan sırlarını birbirleriyle paylaşmaları için var. Böylece, birlikte ve elele, ailelerimize ve sevdiklerimize daha çok vakit ayırabilir, kendi hayatımızı yaşamayı unutmadan yaş alabiliriz.
Sevgiyle,
Annesinin Kızı