18 Aralık 2012 Salı

İnsan olmak ya da olmamak.. İşte bütün mesele bu!


Anneannemin vefat ettiğini yazmıştım hatırlarsanız... Canım anneannem gitti ama huzura kavuşabildi mi bilmiyorum. Ondan kalan evi, kendi öz oğlu iki ablasının hakkını hiçe sayarak 3 kuruşa almak için baskı üzerine baskı ve duygu sömürüsü yapmaktan geri kalmadı.  

Öyle ki, ölen insanların ardından ödenmemiş borçlar çıkarmasını, kendi ablasının cenazesini morgdan çıkarmak için verdiği paranın ödenmesini istemesini hak gördü. Hatta zaten ablasının morg parasını yeğenlerinden geri istediği için, anneannem öldüğü zaman, cenazesini İstanbul’a ambulansla getirmek isteyen anneannemin erkek kardeşinin teklifini geri çevirdi.  Kendisi yeğenlerinden morg parasını geri istediği için, dayısının bu cömert teklifini kabul edemedi.

Bitti mi? Hayır bitmedi. Aylarca süren yıldırma taktiklerinden sonra açıkça “Lanet olsun. Al evi ama hayrını hiç görme” diyerek satışa ikna olmak zorunda bırakıldık. Sonrasında tam iki ay boyunca tapuya gidip işlemi tamamlamaya çalıştık. Her seferinde bir sorun çıktı. Ya evrak eksikti, ya imza yoktu, online sistem çökmüştü, tekrar evrak eksikti vesaire vesaire..  İki ay boyunca hamile halimle neredeyse haftada bir tapu dairesine gidip geldim. Allah’tan kuzenim arabayla aldı götürdü ama devlet dairesinde oturacak yer olmadan nasıl sürünülürse ben de öyle süründüm. Ama satışın önüne hep bir engel çıktı…

Bu iki ay zarfında, ben tapu dairesi yollarını arşınlarken, ne dayımın eşi ne de kızı bir kez bile beni arayıp hamileliğim için hayırlı olsun demediler. Demek ki zaten hakkıımızda pek de iyi niyetler beslenmiyormuş.

Derken bir gün kafamda her şey aydınlanıverdi. Buna aile olmak denemezdi. Bu yapılanların hiç biri akraba olmak yahut aynı kanı taşımak mazereti ile yapılamazdı. Bunun tek bir adı olabilirdi: ÇIKARCILIK.

Annemin kardeşine bir sms atıp bu şartlar altında ev üzerindeki hakkımı satmaktan vazgeçtiğimi söyledim. Artık politik davranmayı bir kenara bırakmalarını, Mahmut dedeme yakışır bir şekilde, ipleri tamamen koparma CESARET VE DÜRÜSTLÜĞÜNÜ göstermek gerektiğini yazdım.

Ondan sonra telefon tacizleri, kapıya dayanmalar başladı. Eşim, o deönemde geçirdiğim ağlama krizleri ve gerginlik yüzünden çok endişelendi. Doktorumun da kesinlikle her türlü stresten uzak durmamı, beni geren insanlar ve ortamlardan uzak durmamı salık vermesi üzerine eşim konuyla ilgili telefon görüşmesi yapmamı, hatta kendisi evde yokken çalan kapıyı bile açmamı söyledi. Ben de öyle yaptım. Ama işler daha da ÇİRKİNLEŞTİ.

İnsanların gerçek yüzünü ancak ve ancak böyle zamanlarda görebiliyorsunuz..

Benim cebim kapalı olduğu için, kızkardeşime bir mesaj atıp, telefonlara çıkmam ve kapıyı açmam nedeniyle teessüf edip, tapu dairelerinde geçen iki ay zarfında, işten uzakta kaldıkları zamanlarda doğan TİCARİ ZARARLARI, YOL ve BENZİN PARALARI ile tapu masrafını ödemek için çekilen (ama satış gerçekleşmediği için harcanmayan) 10.000 TL kredi ve faizi de dahil olarak kendilerine tamı tamına 20.000 TL BORÇLU olduğumuzu, bu parayı 7 Aralık Cuma gününe kadar toparlamamızı çünkü o gün gelip bizden parayı alacaklarını söylemişler.

7 Aralık Cuma!!!! 7 Aralık Cuma!!!!! ANNEMİN SENE-İ DEVRİYESİ!!!!!!!!

İnsan burada biter diye düşünüyor ama hayır!! 9 Aralık Günü - annemin defninin yıldönümünde- kızkardeşimi arayıp ev işini çözümlemek için benimle konumak istediklerini söylemişler. Ayrıca annemin naaşını morgtan çıkarmak için verdikleri parayla gazeteye ölüm ilanı verdiğimizi söylemişler. Yani yalancıymışız!!!!

Şimdi açık konuşmak gerekirse, ölüm ilanını ve cenazedeki yaka kartlarını hazırlayan benim çalıştığım işyerindeki grafiker arkadaşım Haluk'tur. Ölüm ilanlarının gazetede yayınlanması için eşimin yıllarca birlikte çalıştığı medya planlamacısı arkadaşı Çetin indirimli ücret aldı bizim için. Gazetelere ödemeyi eşim kendi cebinden yaptı. Annemin cenazede yakalara takılan resimlerini yine benim son iş yerimde satın alma müdürü olan çok sevdiğim bir ablam İnci hanım matbaaya ücret almaksızın bastırdı. Çünkü onlar insan gibi insanlar.. Haklarını asla ödeyemem...

Ama bunları kime anlatabilirsiniz ki???


Aile insana bunu yapmaz. Aile çıkarları istediği gibi sonuçlanmayınca öfkeden kudurup daha ölümünün üzerinden sadece üç sene geçen ablasını unutup onun emaneti olan çocuklarına saldırmaz.  
Ve tüm bunlara rağmen, bizler nankörmüşüz. Öyle mi?

İnsanın herşeyden önce ALLLAH’tan korkusu olur!! Ama zaten Allah'tan korkusu olan adımlarını atarken pervasızlık etmez. Ve her türlü günahın  sadece ve sadece gerçekten pişman olduğunda ve yaptığı hatayı bir daha asla tekrarlamadığında affedileceğini bilir.

Lütfen kusuruma bakmayın. Ama o kadar doldum ki bunları paylaşabileceğim bir ortam olsun istedim. Ve her ne kadar tanışmasak da sizlerin desteğine ihtiyaç duydum. Evdeyim. Üzüntüden ve sinirden ağlıyorum. Ve bebeğime zarar gelirse diye endişelenmekten başka bir şey düşünemiyorum artık. Herşeyi ve hepsini Allah'a havale ediyorum..

Benim için dua edin..

Annesinin kızı

 

7 Aralık 2012 Cuma

Gelincikler..

Haftasonu geldi çattı gene.. Eskiden, kızkardeşimle, cuma günlerinin gelmesini iple çekerdik. Sadece okul tatil olduğu için değil, ama annemin genelde haftasonlarında yaptığı yoğurt soslu kıymalı gül böreği partisi için.
 
Bir Gelincik Tarlası Dolusu Harika Kadın
Bir gelincik tarlası dolusu güzel kadın: Anneannem, Bahtiye yengem, Neciboşum, annemin kuzenleri, arkadaşları, kuzenlerinin arkadaşları, bizler ve elbette bizim okuldan yahut mahalleden arkadaşlarımız ve kimi zaman onları anneleri, ablaları yahut kızkardeşleri..

Acılı cevizli tarator, patates salatası, kısır, rus salatası ve harikulade kıymalı (kimi zaman içinde patlıcan, ıspanak yahut patates de bulunan) gül böreği.. Demlik demlik çay...
 
Çocukluğumun en güzel ve belki de en enfes sofralarıydı. Sohbetin dolu dolu geçtiği, kahkadan ortalığın yıkıldığı, masada ne varsa silinip süpürüldüğü bir her yaştan kızlar partisi..
Salı günü kızkardeşim sürpriz yapıp bir minik kızlar partisi düzenlemiş. Annemin tüm kuzenleri ve en yakın arkadaşı, can dostu hepimiz bir evde eskileri anıp, yenileri laflayıp yedik durduk gene :-))
 
Anneme gelincikler..
Bugünse annemin aramızdan ayrılışının üçüncü yılı.. Dün gibi oysaki herşey, halen.. Söyleyecek o kadar çok şey, kutlanacak müjdeler, birlikte ağlanacak öyle sıkıntılar vardı ki oysa.. Ama bugün ağlamamaya sözüm var. Bugün değil.. Başka bir zaman ağlayacağım..
O halde, sizlere annemin harikulade acılı cevizli taratorunun tarifini vereceğim.. Kızarmış ekmek ve bir bardak demli çay ile keyfini sürün...
Acılı Cevizli Tarator:
* 5-6 yemek kaşığı biber salçası
* Yarım kalıp beyaz peynir
* 3-4 kaşık torba yoğurdu
* 1 avuç ceviz içi
* 2-3 dişi sarımsal
* 1 limon
* 3-4 kaşık zeytinyağı
* Ağız tadınıza göre kırmızı biber, kekik, nane
Kabınızın içine biber salçasını ve ezilmiş beyaz peyniri koyun. Yoğurdu ekleyin ve iyice karıştırın. Zeytinyağı, limon suyunu ve dövülmüş sarımsakları ilave edin. Ezerek karıştırmaya devam edin. Havanda dövdüğünüz cevizleri ve baharatları karışıma ekleyin. İyice karıştırdıktan sonra ağzınıkapatarak dolapta dinlenmeye alın. (Salçanızın tuzuna göre peynir ve yoğurt ölçüleriyle oynayabilirsiniz. )
Çayınızı demleyin, kızarmış ekmeklerinizin üzerine acılı cevizli taratorunuzdan sürüp biraz keyif yapın..
Afiyet olsun...
Annesinin Kızı

3 Aralık 2012 Pazartesi

Dudak Çatlaklarına Karşı..

Merhaba sevgili herkes,

Ağustos ayından beri sizlere yazma fırsatı bulamadım. Ardı arkası gelmeyen ev halleri, aile sorunsalları sebebiyle sizlerden uzak kaldım..

Dönüşüm bari şöyle ele avuca gelir bir sorunun çözümüne yardımcı olsun dedim ;-)

Sizleri bilemem ama ben çocukluğumdan beri her kış dudaklarımın kuruması ve çatlamasından ve kanamasından muzdarip olmuşumdur. Lise yıllarımda bu o kadar büyük bir sıkıntıydı ki benim için denemediğim dudak yumuşatıcısı kalmadı. Hiç birinde tam ve tatmin edici bir sonuç alamadım.

Neden sevmiyorum bu blistick tarzı dudak yumuşatıcılarını derseniz işte nedenlerim:

1- Gün içinde sık sık aklınıza gelip kullanmanız lazım..

2- İş hayatında rujla kullanımı çok da uygun değil.

3- Bir iki gün kullanmayı unutursanız dudaklarınız ponza taşı pıtır pıtrak oluyor.

4- Dudak sürdüğünüz addeyi tam olarak emmediğinden sürekli yağlı bir yemekten kalmış gibi hissediyorsunuz..

Bunlar benim için oldukça sinir bozucu sebepler.. Bu tatsız durumu düşünüp dururken birden kendime neden dudaklarım için Bepanten krem kullanmayı hiç akıl etmediğimi sorarken buldum.

İçinde B vitamini ihtiva etmesi, hücre yenileyici ve cilt nemlendirici özellikleri ile elimin altındaki Bepanten kremi dudaklarım için kullanmaya karar verdim..

Şimdi eğer çalışmıyorsanız sabah kahvaltıdan sonra çok rahatlıkla dudaklarınıza bepanten sürüp cildinizin emmesini bekleyebilirsiniz. Çalışıyorsanız ise gece yatmadan önce sürmenizi öneririm.

Sabah kalktığınızda dudaklarınızın o yumuşacık pürüzsüz ve esnek oluşu o kadar hoşunuza gidecek ki anlatamam.. Gözle görülür bir iyileşme.. Lokum gibi dudaklar ;-)

Deneyin.. Benim gibi memnun kalacaksınız eminim..

Sevgiyle,
Annesinin Kızı