Eşim geçenlerde Adana'ya gitti iş için. Döndüğünde bahsettiği ilk şey kebaplar, ikincisi ise tarçın çayı oldu. Damak zevki gelişmiş bir adam olduğu ve kolay kolay birşey beğendiğini dile getirmediği için kabuk tarçını sud kaynatıp içine bal koyarak sürpriz hazırladım. Söylediğine göre tadı aynı olmuş:) Ben de oldukça keyifle içtim.. Yüzüm güldü doğrusu..
Ama bunun yanı sıra tarçının faydalarını da bir araştırayım dedim ve bulduklarıma kendim bile inanamadım:
Tarçın çayının faydaları saymakla bitmiyor:
- Soğuk algınlığı, nezle, faranjite karşı etkili antibiyotik özelliği,
- Tip 2 Diyabet hastalarında kandaki şekeri dengeleyici,
- Artirit ve romatizma ağrılarında etkin,
- Bağırsak koruyucu,
- Yorgunluk giderici,
- Stres atıcı,
- Ağız kokusuna çözüm,
- Kilo verdirici,
- Kolestrol düzenleyici, yağ yakıcı vs..
Bunun yanında çok tüketilirse kan inceltici olması sebebiyle tehlike arzediyormuş.. Yine aşırı doz karaciğerde sorun yaratabiliyormuş..
Elbette ciddi rahatsızlıklarda doktora danışarak kullanmakta fayda var. Kullanılan ilaçlarla etkileşime girmesini önlemek için. Ya da hali hazırdaki başka bir rahatsızlığı depreştirmemek için..
Detaylı bilgi için http://www.beslenmedestegi.com/bitkisel-ilaclar/tarcinin-faydalari sitesini ziyaret edebilirsiniz..
Her halükarda haftada 1- 2 bardak içmek de bir zarar yoktur diye düşünüyorum.
Annem olsa her akşam bir çay bardağı demleyip içmeye başlamıştı bile tahminimce:)
Şimdi onun yerine ben yapıyorum... Eğer demlemeye üşenirseniz ya da iş yerinde kullanmak isterseniz Doğadan'ın poşet tarçın çaylarından da kullanabilirsiniz. Evde kendi yaptığınızın yerini tutmaz ama yine de faydalı olacaktır..
Toz tarçın üzerine sıcak su ekleyip 10 dakika bekletilerek de yapılabiliyor çay ama ben kabuk tarçınla yapmayı sevdim açıkçası.. Tadı daha güzel...
TARÇIN KABUĞU ÇAYI NASIL DEMLENİR?
2-3 adet kabuk tarçın
3-4 su bardağı su
Bal
Ihlamur kaynattığınız demlikte kabuk tarçınları kaynatın. Su fokurdamaya başlayınca ateşin altını kısıp 15 dakika kadar daha demlemeye devam edin. Bardağınıza koyduğunuz çaya arzu ettiğiğniz miktarda bal ekleyip afiyetle için.
Bir minik uyarı: Çayın orjinal tadı tarçından dolayı şekerli sayılabilir.. Bal eklemeden önce muhakkak bir tadına bakın ;-)
Sevgiyle,
Annesinin kızı
11 Aralık 2011 Pazar
7 Aralık 2011 Çarşamba
HAYATINIZ BİR NEFESTE DEĞİŞEBİLİR
Bir tek gün hayatınızı değiştirebilir. Bir an.. Es.. Bir nefes.
Yeni bir gün.. Bir akşam. Ansızın.. Doğan ay hayatınızı değiştirebilir. Batan güneş.. Kayan yıldız.. Geri geri giden merkür..
Önce kaybeder. Sonra kazanırsınız. Önce ayrılır. Ardından kavuşursunuz.
Okuduğunuz bir kaç satır hayatınızı değiştirebilir.
Aklınızda kalan bir şarkı.Bir film. 20 dakikalık bir dizide söylenen bir söz, belki.
'Evet' hayatınızı değiştirebilir.
Keza, 'Hayır' da öyle.
Metroyu kaçırır, işe geç kalır, yolda umulmadık bir mucizeye tanık olursunuz.
Yanlış zamanda, yanlış yerde bulunur, daha önce görmediğiniz bir yüzünüzle tanış olursunuz.
Düşersiniz. Kalkıp yeniden koşarsınız. Düşme ihtimalini bilerek ama düşmekten korkmadan, tekrar kalkıp koşabileceğinizi bilerek koşarsınız. Nefes almayı unutana dek bir düşer, bir kalkar koşarsınız.. Hayat geçip gidiyor diye sızlanmaksızın, her anınızı toplayarak koşarsınız. Hayatın içinden geçerek, zamana eşlik ederek koşarsınız.
Hayatınız bir an içinde değişebilir! Yolda sizden ayrılanlar gülümseyerek hoşçakal demeyi, karşınıza yeni çıkanlara önyargısızca merhaba demeyi öğrenirsiniz..
Sevinir. Mutlu olur. Özler. Acı çeker. Ağlar. Uyanır. Gülümser. Ve yola devam edersiniz.. Bilirsiniz ki hayat bir nefeste değişir.. Doğarsınız.. Ölürsünüz.. Yola bir şekilde devam edersiniz..
Annem gibi..
Yeni bir gün.. Bir akşam. Ansızın.. Doğan ay hayatınızı değiştirebilir. Batan güneş.. Kayan yıldız.. Geri geri giden merkür..
Önce kaybeder. Sonra kazanırsınız. Önce ayrılır. Ardından kavuşursunuz.
Okuduğunuz bir kaç satır hayatınızı değiştirebilir.
Aklınızda kalan bir şarkı.Bir film. 20 dakikalık bir dizide söylenen bir söz, belki.
'Evet' hayatınızı değiştirebilir.
Keza, 'Hayır' da öyle.
Metroyu kaçırır, işe geç kalır, yolda umulmadık bir mucizeye tanık olursunuz.
Yanlış zamanda, yanlış yerde bulunur, daha önce görmediğiniz bir yüzünüzle tanış olursunuz.
Düşersiniz. Kalkıp yeniden koşarsınız. Düşme ihtimalini bilerek ama düşmekten korkmadan, tekrar kalkıp koşabileceğinizi bilerek koşarsınız. Nefes almayı unutana dek bir düşer, bir kalkar koşarsınız.. Hayat geçip gidiyor diye sızlanmaksızın, her anınızı toplayarak koşarsınız. Hayatın içinden geçerek, zamana eşlik ederek koşarsınız.
Hayatınız bir an içinde değişebilir! Yolda sizden ayrılanlar gülümseyerek hoşçakal demeyi, karşınıza yeni çıkanlara önyargısızca merhaba demeyi öğrenirsiniz..
Sevinir. Mutlu olur. Özler. Acı çeker. Ağlar. Uyanır. Gülümser. Ve yola devam edersiniz.. Bilirsiniz ki hayat bir nefeste değişir.. Doğarsınız.. Ölürsünüz.. Yola bir şekilde devam edersiniz..
Annem gibi..
17 Kasım 2011 Perşembe
Ekmek Kadayıfı'nın Püf Noktaları!! Enfes!!
Aralık ayı yaklaşıyor.. Tanıdık bildik bir huzursuzluk sardı gene her yeri.. Tek farkı bu yoğun yaşanmışlığın giderek hayatın bir parçası haline gelmesi.. Ahbap.. Dost bir nevi.. Bir tuhaf acı.. Anlaşılamaz bir şefkat.. Ve özlem... Okyanus büyüklüğünde... "Ölüm Allah'ın emri.. Ayrılık olmasaydı.."
Eminim hepimizin o ve ya bu şekilde benzer dönemleri oluyor.. Bana ve kız kardeşime has bir sarmal değil bu elbette.. Dünya dönmeye başlayalı beri var olsa gerek.. Zaten özlemi çekilir kılan da bu..
Ama annem bize öğrettiği tüm o teorik ve pratik bilgilerde yaşıyor. Bir insan için daha büyük bir hazine düşünebiliyor musunuz? :)
Çok ufaklığımdan hatırladığım sahnelerden biri dedemin annesinin anneme ekmek kadayıfı yapmayı öğretişidir.. Her nasılsa, asırlık bir çınar olan ninemin annemle birlikte ekmek kadayıfı yapışları hafızama kazınmış.. Annemi bir çok kez bu enfes tatlıyı evde yaparken izledim. O yavaşça ve ihtimamla kadayıfı hazırlarken, ben de yanıbaşına bir tabureye tüneyip onu seyretmeyi ve onunla sohbet etmeyi o kadar severdim ki tarifi aklımda kalıcı bir yer etmiş :)
Biliyorum! Hazırı var! Hem de çok kolay.. Tatlıcıya gidip, veriyorsunuz kredi kartını.. Tak! Alıp paketi eve geliyorsunuz.. Alâ!!!
Ama şerbet için kullanılan glikoz şurubu o kadar yoğun ki daha ikinci çatalda kesiliyorsunuz! Boğazınız, mideniz isyan ediveriyor.. Aldığınıza bin pişman oluyorsunuz! Haksız mıyım?
Oysa ki güzel bir (şekersiz) çay ile evde yapılmış ekmek kadayıfının tadı nasıl çıkar hatırlıyor musunuz?
Haydi hatırlayalım:))
Malum ekmek kadayıfının kendisi sert ve çok (ama çoook) kurudur. Bu yüzden aldığınız ekmek kadayıfını pakedinden çıkarıp yuvarlak bir tepsiye koyuyoruz. Hafif ateşte biraz su ile pişiyoruz. Buradaki amacımız ekmeği yumuşatıp, nemlendirmek. Çok fazla su koyacak olursak şerbeti emecek bir ekmeğimiz olmaz.
Unutmamamız gereken önemli ipucu: Dönemsel olarak tepsinin içindeki suyu kaşıkla alıp kadayıfın üzerine dökecek olursak kenarların pörsüyüp ortasının kuru ve sert kalmasını da önlemiş oluruz.
Kadayıfın genişlemeye başladığını gördüğümüzde elimizle üzerine hafifçe basarak yumuşayıp yumuşamadığını kontrol ediyoruz. (Aklınızda olsun: kadayıfın sertliğini kırmak istiyoruz ki süngersi dokusu ortaya çıksın..)
Bir taraftan da dört bardak su ile dört bardak şekeri bir tencerede karıştırarak şerbetimizi hazırlıyoruz. Pişirdiğimiz şerbeti ılınması için kenara alıyoruz.
Yumuşayan kadayıfı -tepside su kaldıysa suyunu süzerek- ateşten alıp tezgahın üzerine serdiğimiz büyük ve temiz bir bezin üstüne koyuyoruz. Kadayıfı bezle sarıp, üzerine hafifçe bastırarak fazla gelen suyunu emdiriyoruz.
Şimdi asıl meşakkatli işimiz başlıyor. Bacakları ve beli ağrıyanlarınız için ocağın başında bir sandalye/tabure bulundurmak birazdan bulunmaz bir nimet olacak
;-D
Fazla suyunu çektirdiğimiz kadayıfı tekrar tepsinin ortasına yerleştiriyoruz. Tepsiyi de hafif ateşte yaktığımız en büyük göz ocağın üzerine ortalıyoruz. Fırın eldivenimiz hemen yanı başımızda duruyor.
Ilınan şerbetimizden kepçeyle alıp kadayıfın üzerinde gezdiriyoruz. Tüm kadayıfı iyice ıslatıyoruz. Şerbeti ekmeğe yavaşça yedirmek çok ama çok önemli. Aksi takdirde ekmek hamurlaşır. Tüm malzemeler çöp olur.. Yani.. Amman dikkat!! (Kadayıfınızın yeterince şerbet çektiğini düşünüyorsanız yeni şerbet eklemeyi kesip tepsi içindeki ile devam edin. Ekmeklerin büyüklüğü ve farklı sertlikte olmaları şerbet emilme miktarını değiştirebiliyor.)
İyice ısınan şerbeti bir yemek kaşığı yardımıyla kadayıfının üzerinde gezdiyoruz. Bu arada her 5 dakikada bir tepsiyi ocağın üzerinde saat yönünde hafifçe çeviriyoruz.
Tepsiyi çevirmemizdeki ana sebep, ateşin tepsinin her yerine eşit dağılmasını ve şerbetin kadayıfa eşit emilimini sağlamak. Malum evlerimizdeki modern ocaklar tepside yemek pişirecek kadar büyük değiller. (Birden eski elektrikli ocağımızı özledim.. Muhtemelen onun üzerinde çok daha rahat yapabilirdim ekmek kadayıfını. Ey siz elektrikli ocak sahipleri, ocağınızın kıymetini biliniz!!)
Tüm kadayıf şerbeti iyice emip, ekmeğin üzerinde tatlı pırıltılar görmeye başlayıncaya dek bu işlemi tekrar ediyoruz. Meşakkatli olma sebebi de işte bu görünümü elde etmeye çalışma kısmı. 2 saate yakın bir süreyi gözden çıkarmanız lazım.. Ama nihayetinde yiyeceğiniz ekmek kadayıfı için değer.. İlk çatalı ağzınıza aldığınızda bana hak vereceksiniz:)
Evet, ekmeğimiz altın sarısına benzer bir ışıltı ile parıldamaya başladı. Ocağımızı altını kapatıp dinlenmeye bırakıyoruz kendisini.
Servis yaparken de üzerine taze kaymak ilave edip afiyetle, ayıla bayıla, keyifle yiyoruz.
Kaymak tüm marketlerde satılıyor ama hazır ve katkı maddesiyle ömrü uzatılmış olanlarından kullanmak yerine çarşıya inip taze günlük kaymak alıp onunla servis ederseniz hem daha hafif, hem daha sağlıklı, hem de daha leziz bir iş yapmış olursunuz ;-)
Türkiye'de ikamet edenlerimiz için ekmeği almak çok kolay. Hemen hemen her büyük markette satılıyor. Ama yurtdışında yaşayanlarımız için bu mümkün değil. O yüzden ekmek hamurunun nasıl yapıldığına dair ufak bir araştırma yaptım.. Ama evde denemediğim için sizlere kesin birşey söylemem mümkün değil.
Rusticfood.blogspot.com yazarı Betül hanım ekmek kadayıfı gibi mayalı hamurdan yapılan crumpets adında bir cins pide ile denemiş İngiltere'de. Ve oldukça da başarılı olmuş. Tarif ve yazısını http://rusticfood.blogspot.com/2007/01/ekmek-kadayifi-from-crumpets_31.html adresinde okuyabilirsiniz.
"Bizim bulunduğumuz ülkede crumpets bile yok ki.." diyenleriniz için crumpets tarifi http://www.bbc.co.uk/food/recipes/homemadecrumpets_70053 sayfada..
Afiyet olsun:)
Sevgiyle kalın..
Annesinin Kızı
Eminim hepimizin o ve ya bu şekilde benzer dönemleri oluyor.. Bana ve kız kardeşime has bir sarmal değil bu elbette.. Dünya dönmeye başlayalı beri var olsa gerek.. Zaten özlemi çekilir kılan da bu..
Ama annem bize öğrettiği tüm o teorik ve pratik bilgilerde yaşıyor. Bir insan için daha büyük bir hazine düşünebiliyor musunuz? :)
Annemin renkleri.. |
Biliyorum! Hazırı var! Hem de çok kolay.. Tatlıcıya gidip, veriyorsunuz kredi kartını.. Tak! Alıp paketi eve geliyorsunuz.. Alâ!!!
Ama şerbet için kullanılan glikoz şurubu o kadar yoğun ki daha ikinci çatalda kesiliyorsunuz! Boğazınız, mideniz isyan ediveriyor.. Aldığınıza bin pişman oluyorsunuz! Haksız mıyım?
Oysa ki güzel bir (şekersiz) çay ile evde yapılmış ekmek kadayıfının tadı nasıl çıkar hatırlıyor musunuz?
Haydi hatırlayalım:))
Malum ekmek kadayıfının kendisi sert ve çok (ama çoook) kurudur. Bu yüzden aldığınız ekmek kadayıfını pakedinden çıkarıp yuvarlak bir tepsiye koyuyoruz. Hafif ateşte biraz su ile pişiyoruz. Buradaki amacımız ekmeği yumuşatıp, nemlendirmek. Çok fazla su koyacak olursak şerbeti emecek bir ekmeğimiz olmaz.
Kaymaklı Ekmek Kadayıfı |
Kadayıfın genişlemeye başladığını gördüğümüzde elimizle üzerine hafifçe basarak yumuşayıp yumuşamadığını kontrol ediyoruz. (Aklınızda olsun: kadayıfın sertliğini kırmak istiyoruz ki süngersi dokusu ortaya çıksın..)
Bir taraftan da dört bardak su ile dört bardak şekeri bir tencerede karıştırarak şerbetimizi hazırlıyoruz. Pişirdiğimiz şerbeti ılınması için kenara alıyoruz.
Yumuşayan kadayıfı -tepside su kaldıysa suyunu süzerek- ateşten alıp tezgahın üzerine serdiğimiz büyük ve temiz bir bezin üstüne koyuyoruz. Kadayıfı bezle sarıp, üzerine hafifçe bastırarak fazla gelen suyunu emdiriyoruz.
Şimdi asıl meşakkatli işimiz başlıyor. Bacakları ve beli ağrıyanlarınız için ocağın başında bir sandalye/tabure bulundurmak birazdan bulunmaz bir nimet olacak
;-D
Fazla suyunu çektirdiğimiz kadayıfı tekrar tepsinin ortasına yerleştiriyoruz. Tepsiyi de hafif ateşte yaktığımız en büyük göz ocağın üzerine ortalıyoruz. Fırın eldivenimiz hemen yanı başımızda duruyor.
Ilınan şerbetimizden kepçeyle alıp kadayıfın üzerinde gezdiriyoruz. Tüm kadayıfı iyice ıslatıyoruz. Şerbeti ekmeğe yavaşça yedirmek çok ama çok önemli. Aksi takdirde ekmek hamurlaşır. Tüm malzemeler çöp olur.. Yani.. Amman dikkat!! (Kadayıfınızın yeterince şerbet çektiğini düşünüyorsanız yeni şerbet eklemeyi kesip tepsi içindeki ile devam edin. Ekmeklerin büyüklüğü ve farklı sertlikte olmaları şerbet emilme miktarını değiştirebiliyor.)
İyice ısınan şerbeti bir yemek kaşığı yardımıyla kadayıfının üzerinde gezdiyoruz. Bu arada her 5 dakikada bir tepsiyi ocağın üzerinde saat yönünde hafifçe çeviriyoruz.
Tepsiyi çevirmemizdeki ana sebep, ateşin tepsinin her yerine eşit dağılmasını ve şerbetin kadayıfa eşit emilimini sağlamak. Malum evlerimizdeki modern ocaklar tepside yemek pişirecek kadar büyük değiller. (Birden eski elektrikli ocağımızı özledim.. Muhtemelen onun üzerinde çok daha rahat yapabilirdim ekmek kadayıfını. Ey siz elektrikli ocak sahipleri, ocağınızın kıymetini biliniz!!)
Tüm kadayıf şerbeti iyice emip, ekmeğin üzerinde tatlı pırıltılar görmeye başlayıncaya dek bu işlemi tekrar ediyoruz. Meşakkatli olma sebebi de işte bu görünümü elde etmeye çalışma kısmı. 2 saate yakın bir süreyi gözden çıkarmanız lazım.. Ama nihayetinde yiyeceğiniz ekmek kadayıfı için değer.. İlk çatalı ağzınıza aldığınızda bana hak vereceksiniz:)
Evet, ekmeğimiz altın sarısına benzer bir ışıltı ile parıldamaya başladı. Ocağımızı altını kapatıp dinlenmeye bırakıyoruz kendisini.
Servis yaparken de üzerine taze kaymak ilave edip afiyetle, ayıla bayıla, keyifle yiyoruz.
Kaymak tüm marketlerde satılıyor ama hazır ve katkı maddesiyle ömrü uzatılmış olanlarından kullanmak yerine çarşıya inip taze günlük kaymak alıp onunla servis ederseniz hem daha hafif, hem daha sağlıklı, hem de daha leziz bir iş yapmış olursunuz ;-)
crumpet pideler |
Rusticfood.blogspot.com yazarı Betül hanım ekmek kadayıfı gibi mayalı hamurdan yapılan crumpets adında bir cins pide ile denemiş İngiltere'de. Ve oldukça da başarılı olmuş. Tarif ve yazısını http://rusticfood.blogspot.com/2007/01/ekmek-kadayifi-from-crumpets_31.html adresinde okuyabilirsiniz.
"Bizim bulunduğumuz ülkede crumpets bile yok ki.." diyenleriniz için crumpets tarifi http://www.bbc.co.uk/food/recipes/homemadecrumpets_70053 sayfada..
Afiyet olsun:)
Sevgiyle kalın..
Annesinin Kızı
Etiketler:
crumpets,
ekmek kadayıfı,
Ev yapımı,
rusticfood.blogspot.com
20 Ekim 2011 Perşembe
Zeytinyağı Mucizesi..
Kalamış'ta bir tatlı huzur :) |
Annem; bir yerinde duramaz enerji küpü, bir minik arı maya, bir atom karınca, bir süppeer woman olması sebebiyle benim ne yaptığımı bilmediğim tüm bu zaman içinde muhtemelen dünyayı baştan yaratmanın formülünü bulmuş olurdu.
Formülü bulamasa da, en azından konuyla ilgili bir kaç hipotez geliştirmesi kuvvetle muhtemel olurdu :))
Peki ben ne yapıyorum da günü yiyip bitiriyorum: Kahvaltı hazırla, yap, sofra kaldır.. Ev topla.. Kitap oku.. (Ya.. En azından böyle bir lüksüm var, işten ayrıldığımdan beri). Çeviri gelmişse otur onu yap, gönder, revize et, tekrar gönder... Akşam yemeği hazırla.. (Hayatım; önce okul ve sonrası kariyer kurma peşinde ofislerde geçtiği için sabah yemek yapmam. Sabah sabah soğan kokusu pek saçma gelir. Dahası zaten evdeyim. Ne diye sabahın köründe yemek yapmalıyım onu da bilmiyorum, anlamıyorum. O yüzden akşam yemeğini %1500 akşam yapıyorum. Tüm ev hanımı komşularıma da şiddetle tavsiye ediyorum. Sabah sabah fenalık geçirtiyorsunuz zira bana. Merhamet!!) Sofra kur. Kaldır. Bulaşık makinesi yerleştir. Boşalt. Televizyon seyret (Kuzey ve Güney'e feci sarmış durumdayız eşimle. Öyle böyle değil!). Kahve/Çay/Ihlamur/Sıcak Süt yap iç.. TV seyret (Digiturk ComedyMax ve DiziMax'te ne kadar dizi varsa.. Kısaca Allah ne verdiyse :D )
Ee?? 16 saat bu dile kolay.. Nasıl bitiyor anlamıyorum işte!?!
Her neyse.. Dönüş yazımda sizlere cildinizi bebek poposu kadar yumuşak ve pürüzsüz tutacak bir yeni sürpriz ipucu ile döneyim dedim.. Hazır mısınız?
ZEYTİNYAĞI!! Halis, muhlis, kokulu zeytin yağı! Marketlerde satılan markalar değil ama. Gemlik'ten veya Ayvalık'tan ya da İzmir'den gelirken alacağınız "no name" yerel ürünlerden olmalı. Hani rengi gerçek yağ yeşili olur ya.. Kokusu o kadar ağırdır ki şişeyi açınca içiniz bayılacak gibi olur..
Akışı hafif pekmez kıvamındadır öyle su gibi akmaz şişeden tabağa. İşte böyle bir zeytinyağı bulursanız sakın tereddüt etmeyin yemekler için kullanmaya kıyamasanız da en azından yüzünüz için kullanmak amacıyla bir yarım litre alın.
Peki ne yapacaksınız bu halis muhlis zeytinyağı ile?
Çok basit! Hatta o kadar basit ki insanın "bu kadar basitse işe yaramaz kesin" diyesi geliyor.. Ama inanın bana son 2 aydır deniyorum ve çooooook işe yarıyor!!!
Annem; düğün, yemek, toplantı ve benzeri bir organizasyonlar için dışarı çıktığında yaptığı göz makyajında suya dayanıklı rimel kullanmışsa, bunu çıkarmak için bir pamuğa zeytinyağı damlatır ve gözlerini bununla siler, sonra tonikle temizler ve suyla durulayıp hafifçe kurulardı.
İşte ben de buradan yola çıkıp bir banyo sonrasında (yüz kremimin bitmiş olduğu bir sırada) yüzümü ufak bir parça pamuğa 2-3 damla zeytinyağı damlatarak nemlendirmeye karar verdim. Bir saat kadar sonra gül suyu döktüğüm bir pamukla sildim.
Yüzümü suyla durulayıp, nemi bir havluyla hafifçe aldım. Cildimdeki kuruluk hissi tamamen ortadan kalktığı gibi, yüzümde esnekliği hissettiğim zaman doğru yolda olduğuma da emin oldum.
(Bu tür önceden hiç denenmemiş formülleri deneyip sonra maymuna dönme riski taşıdığını akılda tutmakta fayda var. Kaldı ki her cildin farklı reaksiyonlar verme ihtimalini de akılda tutmak gerek.)
İşte ben de buradan yola çıkıp bir banyo sonrasında (yüz kremimin bitmiş olduğu bir sırada) yüzümü ufak bir parça pamuğa 2-3 damla zeytinyağı damlatarak nemlendirmeye karar verdim. Bir saat kadar sonra gül suyu döktüğüm bir pamukla sildim.
Yüzümü suyla durulayıp, nemi bir havluyla hafifçe aldım. Cildimdeki kuruluk hissi tamamen ortadan kalktığı gibi, yüzümde esnekliği hissettiğim zaman doğru yolda olduğuma da emin oldum.
(Bu tür önceden hiç denenmemiş formülleri deneyip sonra maymuna dönme riski taşıdığını akılda tutmakta fayda var. Kaldı ki her cildin farklı reaksiyonlar verme ihtimalini de akılda tutmak gerek.)
Artık haftada 2-3 kez yüzümü ve boynumu zeytinyağı ile nemlendiriyorum.
Ellerindeki kuruluk ve kırışıklıktan şikayetçi olanlarınız için zeytinyağı denemenizi öneririm. Muhtemelen benzer bir etki bırakacaktır.
Hatta ellerinizi bir iki damla zeytinyağı ile nemlendirdikten sonra tırnak etlerinize masaj yaparak daha yumuşak bir görünüm elde edebilirsiniz de:)
İşte böyle!! Sizlere güzel, sıcacık ve yumuşak günler diliyorum..
Sevgiyle kalın..
Annesinin Kızı :)
13 Ekim 2011 Perşembe
Bir sonbahar daha..
Güzel Annem |
Evet.. Bilgisayara girmek zul geliyor. Bilgisayarı açmak.. Yazı yazmak.. Yüzüme çarpan havayı hissetmek, denizin kokusunu içime çekmek ve insanların çınlayan seslerini, her kelime ile değişen mimiklerini görmeyi seviyorum ben..
Elbette bu bir blog açıp yazı yazmamak için bahane olamaz...
Bezgin Bekir olmak ayrı bir meziyet, zira..
Ama geçenlerde beni ve kardeşimi inanılmaz duygulandıran öyle bir durum oldu ki yazmamak olmazdı.
Kızkardeşim evindeki bir pencerenin camlarını değiştirmek için bir usta çağırmış. Gelen usta, annemi tanıyan mahalle esnaflardan biri çıkmış.
Adamcağız; annemin, kendisine oğlunu okula yazdırırken ne kadar yardımcı olduğunu anlatmış kardeşime. Sonra da uzun zamandır göremediği için nasıl olduğunu sormuş.
Kızkardeşim, annemi kaybettiğimizi söylediğinde, adamcağız gerçekten çok ama çok üzülmüş. Sonraki günler içinde değiştirilen pencerelerin ücretini almamış bile, kardeşimin tüm ısrarına rağmen. Annemin ne kadar değerli bir insan olduğunu, onlara verdiği desteği hiç unutmayacaklarını söylemiş.
Ne mutluluk verici, göğüs kabartıcı bir durum!!
Annemi az çok tanıyan herkes billir ki buna benzer nice hikayeler vardır. Annemin insani özelliklerini takdir eden, ona sevgi ve dahası saygı duyan bir sürü insan.. Esnaf, işçi, köylü, öğrenci, hasta, doktor, hemşire, kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk...
Annemi özel kılan da hep bu oldu işte.
O; yeni dünyalar keşfetmeye çıkalı neredeyse 2 sene oldu ama anısı, hayatına dokunduğu- insanların aklında halâ capcanlı..
Gurur duymam bundan.. Ağlamam ise inanın mutluluktan..
Sevgiyle Kalın,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)